Birkaç ay önce yeni bir Spider-Man filmi için, hem de animasyon bir Spider-Man filmi için koşa koşa ilk haftasından sinemanın yolunu tutacaksın deseler muhtemelen inanmazdım. Çok eskiden televizyonda yarım yamalak izleyip hayal meyal hatırladığım Tobey Maguire’li ilk seriden bu yana hiçbir Spider-Man filmini izlemeye yanaşmamış olmam bir yana tekrar tekrar sinemaya uyarlanmasının serinin iyice suyunun çıkardığını düşünüyordum. Fakat Into the Spider-Verse için öyle beklenmedik ön yorumlar geldi ki film bir anda yolunu gözlediğim filmler arasına girdi…
Peter Parker’ın Spider-Man’e dönüşme hikayesi ve sonrasında olanlar artık hepimizin bir şekilde bildiği bir hikaye. Into the Spider-Verse ise bildiğimiz hikayeden biraz daha farklı. Bir kere filmin ana karakteri Peter Parker değil çizgi roman serisinin daha yeni karakterlerinden, siyahi oluşuyla pek çok tartışmayı beraberinde getiren Miles Morales. Bildiğimiz Peter Parker Spider-Man ise hikayemizin geçtiği evrende zaten popüler durumda ve biz ikinci bir Spider-Man’in doğuşunu izliyoruz. Öte yandan farklı paralel evrenleri tehdit eden bir sorunu çözme görevi yeni Spider-Man’imize ve paralel evrenlerden gelen diğer Spider-Man’lere düşecektir…
Spider-Man: Into the Spider-Verse daha geçen yıl yeni bir Spider-Man serisine başlanmışken belki olabilecek en yanlış zamanda gündeme gelse de gayet eli yüzü düzgün ve çizgi roman ruhunu sinemaya başarıyla taşıyan bir yapım olmuş. İçine düştüğü bu durumla ve diğer süper kahramanlık filmleriyle kendi üslubuyla eğlenmesi de filme ekstra değer katmış. Animasyon oluşunun avantajıyla ortaya sınırlarını zorlayan ve bunu yaparken inandırıcılığını kaybetmeyen bir iş çıkmış. Film, animasyon teknolojilerinin geldiği noktayı gözler önüne sererken iki senede bir yeni Spider-Man kim olacak, yeni Joker kim olacak tartışmalarının gerekliliğini de sorgulatıyor. Bugüne kadar izlediğim çizgi roman uyarlaması olduğunu en çok belli eden, o atmosferi en iyi şekilde yansıtan filmdi diyebilirim…
Into the Spider-Verse, her ne kadar yarattığı atmosferle, karakterleriyle ve eğlenceli kurgusuyla izleyiciyi içine almakta zorlanmasa da kusursuz bir film de değil. Farklı Spider-Man’lerin bir araya getirilme düşüncesi eğlenceli ama bunun dışında hikaye çok zayıf. Kötü karakterin ilgi çekici bir yanı yok ve aslında hakkında pek bir şey de sunulmuyor. Aksiyon olarak sunulan sahneler boş renk cümbüşünden öteye gidemiyor, aksiyon sahnelerinde kullanılan abartılı efekt kullanımı epey rahatsız edici türden.
Into the Spider-Verse’ün yapmaya çalıştığı şeyi, ana karakteri Miles Morales’i ve aslında ilk yarısını hemen her şeyiyle sevdim. Fakat ikinci yarıda senaryonun zayıflığının açığa çıkmasıyla birlikte film kaçırılmış bir fırsata dönüştü benim için. Filmden çıktığımda kendimi eğlenmişten çok aksiyon curcunasından ötürü yorulmuş bir şekilde buldum. Yine de süper kahramanlık filmlerinin animasyona taşınmasının ne kadar mantıklı bir karar olduğunu konusunda örnek teşkil etmesi açısından değerli bir film. Post Malone imzalı eğlenceli “Sunflower” şarkısını daha çok sevdirmesi de filmin bahsetmeden geçmek istemediğim artılarından oldu. Özellikle benim aksime süper kahramanlık filmlerini ya da bol aksiyonlu animasyonları seven biriyseniz filmi benden daha çok sevme hatta yılın en iyilerine koyma ihtimaliniz bir hayli yüksek, yılın en çok övgü alan filmlerinden biri olduğunu da göz önünde bulundurarak şans vermek isteyebilirsiniz…
[…] Her ne kadar Avengers filmlerindeki yeni ergen Spider-Man’imizi eğlenceli bulmuş olsam da Spider-Man: Into the Spider-Verse öncesine dek hiç Spider-Man filmi izlememiş biri olarak karakterin kendi serisine en ufak bir […]