Dumb Money (2023)
Özellikle ekonomi piyasalarını yakından takip edenler için pandemi döneminin dikkat çekici olaylarından biri GameStop olayıydı. Reddit üzerinden bir araya gelen çoğunluğu sıradan insanların zengin şirketleri alt etmesi şeklinde gerçekleşen olay, çok geçmeden film haline geldi. Üstelik pek çok yıldız isimle (Paul Dano, Seth Rogen, Shailene Woodley, Pete Davidson, America Ferrera, Nick Offerman…) birlikte… Dumb Money, eğer benim gibi ekonomi konularından pek de anlamayan biriyseniz ön araştırmayla izlemenin yararlı olacağı türden bir film. Her ne kadar yönetmen Craig Gillespie konuyu eğlenceli hale getirmek için çaba gösterse de olayları kavramak için izleyici çabası da gerekiyor… Filmin ele aldığı konu çarpıcı olsa da filmin konuya kattıklarının pek yeterli olduğunu söylemek zor. Karakter bolluğu içinde hiçbir karakterin yeterince derinleşmemesi, karakterler yerine olayları başrole koyması pek de sevdiğim türden bir film tarzı değil. Filmin komedi olarak tanıtılmasına karşın filmdeki komedi dozunun sıfıra yakın olduğunu da not düşmek gerek…
Bihter (2023)
Sadece Türk televizyonlarında değil dünya televizyonlarında bile nadir bir örnek olsa gerek Aşk-ı Memnu’nun fenomenliği. Neredeyse her yaz dizinin tekrarları tekrar tekrar gündeme geliyor ve özellikle final bölümü reytinglerin zirvesini zorlayıp gündemi yine yeniden meşgul ediyor. Böylesine fenomenleşen bir diziyi yeniden film olarak çekme cesaretini Caner Alper & Mehmet Binay ikilisi gösterebildi ve film geçtiğimiz günlerde Amazon Prime Video’da yerini aldı… Özellikle kariyerindeki neredeyse her işini tam isabet olarak seçen Farah Zeynep Abdullah’ın varlığı nedeniyle ve tabii ki gündemden geri kalmamak adına filmi çıktığı gün izledim… Doğrusu ben filmin yerden yere vurulmalarını çok abartılı buldum ama karşımızdakinin iyi bir film olmaktan çok uzak olduğu da muhakkak. Halit Ziya Uşaklıgil’in romanını tamamen Bihter’in bakış açısıyla, romana daha uygun bir zaman diliminde ele alan film, aslında eserin eğlenceli olmaya çalışan bir parodisi niteliğinde. İnsanların başka oyunculardan çok alıştıkları karakterleri yeni oyuncularla yadırgalamaları çok normal, fakat filmde Farah Zeynep Abdullah dışındaki oyuncuların önemli kısmının çok kötü performans sergilemeleri bu yadırgayışı iyice abartılı seviyelere çekmiş… Neredeyse tüm performansların vasat kalması da okları yönetmenlik performansına çeviriyor…
İstanbul İçin Son Çağrı (2023)
Amazon Prime Video, Bihter ile gündemi meşgul ederken Netflix de altta kalmayarak yıllardır buzlukta beklettiği, Aşk-ı Memnu’nun iki yıldızını yıllar sonra tekrar buluşturan “İstanbul İçin Son Çağrı”yı gün yüzüne çıkardı… New York’ta yolları kesişen evli iki kişiyi konu alan film, bazı basit senaryo hatalarına karşın keyifli bir seyirlik. Tam her şey çok basit ve sıradan gidiyor düşüncesindeyken yaptığı ters köşeyi ise doğrusu beğendim. Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat ikilisini izlemek de keyifliydi. Netflix’in Türkiye’ye yaptığı işlerin özellikle son dönemdeki çıtası belliyken beklentim çok düşük seviyedeydi ki bunun da etkisiyle fena vakit geçirmedim…
Nyad (2023)
Netflix’in bu yılki ödül kozlarından biri 60 yaşından sonra çılgınca bir rekor denemesine soyunan yüzücü Diana Nyad’in gerçek hikayesini konu alan biyografi oldu… Daha önce eleştirel anlamda başarılı belgeseller çeken Jimmy Chin ve Elizabeth Chai Vasarhelyi ikilisi ilk kez kurgusal bir yapıma imza atmışlar ve bunda da gayet iyi iş çıkarmışlar. Filmi izlemeden önce konudan habersiz biri olarak filmin ele aldığı konuyu son derece ilham verici buldum. Özellikle en sondaki üç mesaj pek kıymetliydi. Annette Bening ve Jodie Foster’ın şahane performansları da filmin değerini arttırmış. Her ikisinin de Oscar’da adaylık alması gayet mümkün gözüküyor. Nyad, yılın izlenmeyi hak eden filmlerinden biri…
BlackBerry (2023)
Bu yılın ilk yarısının en çok ses getiren filmlerinden üç tanesi ilginç şekilde çeşitli markalara dair nostalji yaşatan türden gerçek hayat hikayeleriydi. Nike’ın yükselişinin kilit noktalarından birini ele alan Air ve Tetris’in ardından BlackBerry’yi izlemeden önce biraz arayı açma isteğim de bu enteresan denk geliştendi… BlackBerry, adından anlaşıldığı üzere bir dönemin en popüler telefonlarından biri olan Blackberry’nin yükselişinin ve iPhone’un çıkışının ardından hızlıca dibe vuruşunun hikayesini ele alıyor. Başarı hikayelerini çok izlesek de Blackberry’nin sektörde fark yaratışının birbirine çok zıt iki karakter üzerinden aktarılışını çarpıcı buldum. Filmi daha değerli kılan ise başarı sarhoşluğunun getirdiği çöküş kısmıydı ki pek çok girişimci için ders niteliğinde bir sona eriş olsa gerek… İlk kez bu filmle dikkate değer başarı elde eden Matt Johnson, temposu yüksek sürükleyici bir biyografiye imza atmış. Jay Baruchel ve Glenn Howerton da başarılı performanslarıyla filmin izlenebilirliğine ciddi katkı sunmuşlar. Özellikle It’s Always Sunny in Philadelphia’dan tanıdığımız Glenn Howerton’ın ödül döneminde adından söz ettirdiğini ve çarpıcı bir karakterin altından çok iyi kalktığını söylemek gerek. Neticede BlackBerry izlemeye değer, kaliteli bir film…