Eurovision, Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsinde olduğu gibi ülkemizde de büyük bir tutkuyla beklenen çok önemli bir etkinlikti. Ülkece birlik olduğumuz ender organizasyonlardan bir tanesiydi. Her ne kadar yıllardır katılmıyor olsak da, yayını bile yapılmasa da aslında hala ciddi takipçisi bulunan bir etkinlik. Eurovision oylamalarındaki heyecanı çok az şeyde bulabilen biri olarak Eurovision ile ilgili bir film yapılıyor olmasına heyecanlanmamam beklenemezdi. Projeyi ortaya atan kişi bu fikri eline yüzüne bulaştırma ihtimali yüksek Will Ferrell olsa da filmi izleyeceğim kesindi…
Amerikalı Will Ferrell için Eurovision filmi yapma fikri oldukça ilginç. Çünkü Amerikalılar ve Avrupalıların günümüz küresel dünyasında dahi aşırı derecede ayrışabildiği konulardan biri Eurovision. Çoğu Amerikalı Eurovision yarışmasından bihaber olmak bir yana ilginç şekilde adını bile duymamıştır. Will Ferrell aslında Netflix ile bu birlikteliği sayesinde Eurovision’u Amerikalılara da tanıtmış oldu…
Filmimiz ABBA’nın Eurovision’u kazandığı 1974 gecesi, İzlanda’nın küçük bir kasabasında başlıyor. Ana karakterimiz Lars (Will Ferrell), daha o gece, küçük bir çocukken hayatının amacını Eurovision’u kazanmak olarak belirliyor… Sonrasında hızlıca günümüze ışınlanıyoruz. Günümüzde Lars ve Sigrit (Rachel McAdams) kasabalarında Fire Saga adlı küçük bir müzik grubunu oluşturmuşlardır. Doğrusu pek başarılı da değillerdir. İkisinin de çok aklı başında kişiler olduğunu söylemek zordur. Lars için Eurovision hala büyük bir tutku, en büyük hayaldir. Sigrit ise Lars’a duygusal hisler beslemektedir ve birlikteliklerinin önünü açacağı düşüncesiyle Eurovision’u o da arzulamaktadır…
Film hakkında ilk haberler çıkınca Amerikalı bakış açısıyla Eurovision’la dalga geçip onu küçümseyen bir yapım olacağını düşünmüştüm, fakat filmi izlediğimde yanıldığımı anladım. Eurovision komitesiyle ortaklaşa hazırlanan film, beklentimin aksine Eurovision’u yücelten bir yapım olarak karşımızda. Filmin odak noktası ise ne pahasına olursa olsun, ne kadar uzak olursa olsun hayallerin peşinden koşmanın önemine dikkat çekmesi…
Film içerisinde Eurovision fanları için bazı hoş sürprizler mevcut, fakat bununla birlikte göze batan noktalar da… Mesela İngiltere’nin hep çok kötü sonuçlar almasıyla dalga geçilmiş. Fakat yarışmanın düzenleneceği şehir olarak ise İskoçya seçilmiş. Oysa yarışma her zaman bir önceki yılın kazanan ülkesinde düzenlenir ve İskoçya, İngiltere Birleşik Krallık olarak yarışmaya katılırlar. Yani film, kendi esprisiyle çelişiyor… Bununla birlikte Eurovision’un en heyecanlı kısmı oylamasıdır. Film, bunu hiç iyi işleyememiş ve en klişe yolla yarışmanın orijinal formatından ödün vererek aktarmış. Evet senaryoya uydurmak ve biraz olsun o heyecan aktarılmak istenmiş ama başarılı olmamış. Senaryoyu formata uydurmak çok daha iyi ve tatmin edici bir yöntem olurmuş…
Film bir müzik yarışmasını konu alınca ister istemez şarkıların rolü de büyük oluyor. Belki filmin içerisinde şaheser nitelikte şarkılar yok ama genel anlamda şarkı seçimlerinin, şarkı kalitesinin beni tatmin ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Ünlü şarkıcı Demi Lovato’nun küçük bir sürpriz rol aldığını da belirtmekte fayda var…
Filmin bana kalırsa en doğru kararlarından biri ana karakterlerimizin yarışmaya İzlanda adına katılması olmuş. İzlanda, hem büyüleyici coğrafi özellikleriyle hem de küçük nüfusları ve ilginç kültürleriyle sıra dışı bir ülke. Filmde bu küçük ülkenin küçük bir kasabasına bakış atmak keyifliydi. Elf inançlarıyla ilgili bir şeyler görmek güzeldi. Fakat elflerle ilgili son bağlantıyı epey gereksiz buldum. Filme hiçbir şey katmayan, aksine filme zarar veren bir detaydı…
Will Ferrell filmde alışıldık performanslardan birini sergiliyor. Abartılı bir performans ancak karakteri de o şekilde yazıldığı için göze batmıyor. Rachel McAdams ise film için çok doğru bir seçim olmuş. Komedilerde ne kadar iyi olduğunu yakın zamanda Game Night’ta görmüştük. Burada da harika bir performans sunmuş. Fiziki olarak İzlandalılara benzerlik göstermesi de filme artı değer katmış. Kendisini izlemekten büyük keyif aldım…
Evet, Eurovision Song Contest: The Story of Fire Saga’nın kusursuz bir iş olmadığı anlamsız yere aşırı uzun olan adından bile anlaşılabiliyor. Film içerisinde “burada böyle bir abartıya ne gerek vardı” denilen çok fazla an var, fakat sonuç olarak eğlenceli bir film. Zaten Eurovision var, İzlanda var, Rachel McAdams var, ne kadar kötü olabilir ki? Siz de keyifli vakit geçirmek adına şans verin derim…
[…] Da 5 Bloods, 6 dalda adaylık kaparken The Father, Farewell Amor ve şarkılarıyla öne çıkan Eurovision Song Contest: The Story of Fire Saga 5’er adaylık aldılar. Çok sayıda iyi filmin çıkması adaylıkların pek çok farklı […]