Andropoz – 1. Sezon
Netflix’in yerli projelerinden iyiden iyiye umudu kesmeye başladığımız bir dönemde imdada Taylan Biraderler ve Engin Günaydın’ın yeni ortaklığı Andropoz koştu. Ekibin son ortaklığı Azizler’in yarattığı hayal kırıklığı nedeniyle temkinli yaklaştığım proje, neyse ki beklediğimden çok daha parlak bir iş çıktı. Orta yaş krizine giren Yusuf’un (Engin Günaydın) hayatını değiştirme çabasıyla birlikte Marmaris’teki sahil köyünde zincirleme değişimler yaratmasını ele alan altı bölümlük mini dizi, baştan sona sürükleyici ve keyifliydi. Tarzıyla Taylan Biraderler’in Vavien’inde olduğu gibi Coen Kardeşler’in kara komedilerini andıran dizide Engin Günaydın bu kez oyunculuk yönünden ziyade senarist yönüyle parlamış. Yuliia Sobol, Svetlana rolünde son dönemdeki en keyifli dizi karakterlerinden birine hayat verirken dizinin en büyük sürprizi ise Tamer Karadağlı’nın -olmamış şivesiyle biraz kulak tırmalasa da- oyuncu olduğunu hatırlatmasıydı.
House of the Dragon – 1. Sezon
Game of Thrones’un bitiminden sonra “bir daha dünya çapında herkese bölüm bekleten dizi gelir mi” diye düşünürken cevap yine Game of Thrones ekibinden geldi. George R.R. Martin’in aynı evrende geçen kitabından uyarlanan ve dizinin yüzlerce yıl öncesindeki Targaryen hanedanlığına odaklanan dizi, ilk sezonuyla oldukça sağlam bir başlangıç yaptı. Geniş bir zaman aralığını işleyen 10 bölümlük ilk sezonda, Kral Viserys’in (Paddy Considine) kızı Rhaenyra (Milly Alcock, Emma D’Arcy) ve genç eşi Alicent (Emily Carey, Olivia Cooke) arasındaki veliahtlık savaşının filizlenmesini izledik. Daha çok giriş niteliğindeki ilk sezonun büyük kısmı karakterlerin tanıtılması ve olayların yerine oturması şeklinde geçti. Fakat sezonun ikinci yarısından itibaren dizi, giderek vites yükselterek Game of Thrones tadına yaklaşmayı başaran bölümler izletti bizlere. Başta Paddy Considine olmak üzere dizide oyunculuklar pek şahane, teknik açıdan da her şey kusursuza yakın. Evet, yeni bir efsane doğuyor…
The Crown – 5. Sezon
Dördüncü sezonuyla kendi zirvesini arşa çıkaran ve ödülleri silip süpüren Netflix dizisi The Crown, 2. Elizabeth’in ölümü sonrası kraliyet ailesi her zamankinden de fazla göz önündeyken karşımıza çıktı. Ne var ki yükselen beklenti ters tepti… İki sezonda bir kadrosunu yenileyen dizinin ana kadrosu bu sezon iyice yaşlanmış oldu. Daha önemlisi de önceki değişimi muhteşem idare eden cast ekibinin, bu kez aynı başarıyı gösterememesiydi. Özellikle Claire Foy ve Olivia Colman gibi iki şahane performans sonrası Imelda Staunton her yönden çok sönük kalmış. Sezonun en çok öne çıkan ismi ise Prenses Diana rolündeki Elizabeth Debicki ve Prens Charles rolündeki Dominic West idi. Özellikle Elizabeth Debicki’nin Diana’ya benzerliği ve yüksek performansı sezonun artılarından olsa da Diana’nın hikayesinin zayıflamaya başlaması bu artının yeterince değerlenmesinin önünde engeldi… Elbette The Crown, hala ekranlardaki izlemeye en çok değer dizilerden biri fakat önceki sezondan düşüş aşikar. Bunda da temel sebep tek sezona sığabilecek konunun iki sezona sığdırılmaya çalışılıp sezon içerisinde zaman zaman çok önemli olmayan konulara yüksek ağırlık verilmesi…