Sizi bilmem ama benim için bir diziye ne kadar süreyle şans verilmesi gerektiği dizilerle ilgili en büyük sorunsallardan biri. Malum dizi yolculuğu uzun bir yolculuk ve bazen yüzlerce bölüm sürecek bir diziyi bir ya da birkaç bölümle yargılamak yanıltıcı sonuç verebiliyor. Öte yandan hayatımıza her yıl yüzlerce yeni dizi giriyor ve bunun yanında geçmişten kalan yüzlercesi de var. Hal böyleyken her diziye 5-10 bölümlük ya da sezonluk şans vermek mümkün değil. Konuyla ilgili henüz net bir standart üretemediğim için her dizi için farklı tutumlar sergiliyorum. Geçtiğimiz yıl yayın hayatına başlayan Barry de aslında ilk bölüm sonrası rafa kaldırdığım dizilerdendi. Fakat dizinin ikinci sezonu o kadar övgüler aldı ki Emmy’de de iddialı adaylardan biri olarak gösterilince yeniden bir şans vermeye karar verdim, bu kez daha sabırlı olarak… Dizinin sekiz bölümlük ilk sezonunun tamamını izleme kararımı uygulamakta epey güçlük çektim. Zar zor izlediğim sekiz bölümün ardından ise dizi, sezon finaliyle ikinci sezona da şans vermeye ikna etti. Ve evet ikinci sezonuyla Barry gerçekten sevdiğim, çok zor bir şekilde sevdiğim diziler arasındaki yerini aldı…
Barry Berkman (Bill Hader) Afganistan’da savaşmış eski bir askerdir. Savaş sonrası hayatında ise tetikçilik yaparak adam öldürerek yaşamını kazanmaktadır. Barry’nin yolu bir gün tiyatro sahnesine düşer ve seri katillik ritüellerinden sıkılan Barry için bu yeni bir yaşamın müjdecisi olur. Fakat Barry’nin geçmişini ardına koyarak tiyatro sahnesine odaklanabilmesi o kadar da kolay olmayacaktır…
Barry, alışması zor olan ilginç tarzda bir kara komedi. Olayların bir kısmı Barry’nin kopmaya çalıştığı eski hayatıyla ilgiliyken diğer kısmı ise tiyatro sahnesindeki yeni hayatıyla ilgili. İkisinin birbiriyle kesiştiği anlar ise dizinin en ilgi çekici hale geldiği anlar. Özellikle ilk sezonda Çeçen çeteleriyle ilgili sahnelerden nefret ediyordum, fakat ikinci sezonla birlikte o sahnelerden de keyif almaya başladım. Bunda NoHo Hank (Anthony Carrigan) karakterinin gelişimi ve giderek sempatik bir kötü halini alması en büyük etkendi…
İkinci sezonun en iyi bölümlerinde şüphesiz Jon Hamm’in büyük payı vardı. Adını Jon Hamm’in dizide canlandırdığı karakter ve kızından alan “ronny/lily” sadece Barry’nin en iyi bölümü değil, son yıllardaki en çarpıcı dizi bölümlerinden biriydi de. Yıllar sonra bile Barry dendiğinde aklımıza ilk gelecek bölümün bu olması çok muhtemel…
Dizideki ana karakterlerimizin oyunculuk okulunda öğrencilik yapıyor olması oyuncular için geniş bir performans alanı yaratıyor. Bunu en iyi değerlendiren de şüphesiz dizinin aynı zamanda yapımcılık/yönetmenlik/senaristlik gibi dallarında da faaliyet gösteren Bill Hader. Bu rol sayesinde ilk sezonla Emmy ödülünü kazanması bir tesadüf değil ve devamı da gelebilir. Sally rolündeki Sarah Goldberg ise diziye sönük başlasa da biraz önce bahsettiğim durumun avantajını iyi kullanmaya başladı. Barry’nin tiyatro hocası Gene rolündeki Henry Winkler da gayet iyi. İlk sezon aldığı Emmy ödülünü biraz abartılı bulsam da ikinci sezonda performansını konuşturduğu anlara imza attı. Anthony Carrigan da biraz önce bahsettiğim üzere ikinci sezona değer katan bir diğer isimdi…
Anlayacağınız ilk sezonunu hiç sevmediğim, zar zor tamamladığım Barry ikinci sezonunu keyifle izlediğim bir yapım oldu. Böylece en uzun sürede sevebildiğim diziler arasındaki yerini alarak sağlam referanslı dizilere uzun soluklu şans tanıma gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Game of Thrones, Veep ve Silicon Valley’nin sona ermesiyle HBO’nun yeni ödül dönemi göz bebeklerinden biri olacak gibi gözüken Barry’nin ilk iki sezonu yarım saatlik sekizer bölümden oluşuyor. Üçüncü sezon onayını çoktan kapan dizinin devamını merakla bekliyoruz…
Yorum Yazın