İstanbul Film Festivali’nin Ocak ayı seçkisinde radarıma giren ilk film, açılışını Berlin Film Festivali’nde yapıp orada “en iyi senaryo” ödülüne layık görülen İtalyan filmi “Bad Tales” (orijinal adıyla Favolacce) oldu. Özellikle bu yıl İtalyan filmlerinden yana şansımın yaver gitmesi nedeniyle bu film için de beklentim oldukça yüksekti, fakat sonuç ciddi bir düş kırıklığı oldu…
Roma’da, görkemli yapıların uzağındaki küçük bir kasabadayız. Herkesin mutsuz olduğu, özellikle çocukların ekstra umutsuz olduğu bir kasabada… Bariz bir ana karakteri ya da konusu olmayan filmde, birkaç çocuk ve ailelerinin yaşadıkları hikayeleri şakacı bir anlatıcının anlatımıyla izliyoruz…
Genç yönetmenler Damiano D’Innocenzo ve Fabio D’Innocenzo’dan oluşan D’Innocenzo Kardeşler’in ikinci yönetmenliklerini sergiledikleri film, türlü ilginçliklere sahip olsa da darmadağınık bir film olmuş. Hikayeler birbirinden o kadar alakasız ve o kadar karmaşık bir kurguda aktarılmış ki filmin neredeyse son anlarına kadar kimin kim olduğunu, neyin nesi olduğunu anlamak çok zor. Hikayelerin kendi içlerinde ilgi çekici oldukları anlar yok değil, aynı zamanda senaryoyu da yazan yönetmen kardeşlerin yönetmenlikleri kalemlerinden çok daha kuvvetli. Fakat senaryonun savrukluğu filmin artılarının yeterince öne çıkmasının önüne geçmiş. Bu kadar çok alakasız hikayenin bir arada anlatılma çabasını anlayamadım. Filmin içerisinden rastgele bir bölümü çıkarıp atsanız muhtemelen film, bütünlüğünden hiçbir şey kaybetmeyecektir…
Nesiller boyu süregelen mutsuzluk, umutsuzluk gibi kavramları ve ebeveynlerin çocuklar üzerindeki etkilerini irdeleyen Bad Tales, bunları sade ve etkili bir yolla anlatmak yerine çok şeyi birden yapmaya kalkınca hiçbirini tam olarak yapamamış güçsüz bir yapıma dönüşmüş. Kendi içinde bağımsız olarak değerlendirildiğinde iyi çekilmiş sahneleri olsa da gönül rahatlığıyla es geçilebilecek bir film…
[…] Filmin başrol oyuncularının çoğunu bu yıl içerisinde başka işlerde de izlemiştik. Bad Tales‘te izlediğimiz Elio Germano’nun enerjisi yüksek performansı keyifliydi. Lessons of […]