Geçtiğimiz yıl Get Out’un gişeden Oscar’a kadar giden büyük başarısı korku filmleri için yeni bir dönemin kapılarını araladı. Tıpkı Get Out’u yazıp yöneten Jordan Peele gibi komedi kökenli bir isim olan ve kült komedi dizisi The Office’in Jim Halpert’ı olarak tanıdığımız John Krasinski bu yıl bu bayrağı devralan isim oldu. Daha önceki iki yönetmenlik denemesinde umduğunu pek bulamayan Krasinski, bu kez çok daha iddialı bir projeye imzasını atarak yönetmenlik kariyeri için dönüm noktasını oluşturdu. Hem yönetip, hem senaryosunu yazdığı, hem de başroldeki karaktere hayat verdiği A Quiet Place sadece bu yılın değil tüm zamanların en başarılı korku filmlerinden biri olmaya aday…

Her ne kadar korku filmi olarak lanse edilse de A Quiet Place, tıpkı Get Out gibi türün sıradan örneklerinden çok daha fazlası olan ve birçok türe ait özellikleri bulunduran bir film. Türün çoğu filminin aksine doğa dışı ögeler yerine bilim-kurgudan besleniyor olması bile korku filmlerini sevmeyen kişiler için filme ön yargılı bakmamak için yeterli sebep olmalı.

Oldukça özgün bir konuya sahip olan A Quiet Place, izleyiciye benzersiz bir sinema deneyimi sunuyor. Filmin ilk saniyesinden itibaren kendimizi sessizliğe hapsolmuş bir dünyada buluyoruz. Çok geçmeden bunun sebebinin sese aşırı derecede duyarlı olan bir takım yaratıklar olduğunu anlıyoruz. Aşırı derecede hızlı olan ve en ufak bir seste öldürmek için harekete geçmeye hazır olan kör varlıkların hüküm sürdüğü bu dünyada olaylara üç çocuklu bir ailenin gözünden bakıyoruz. Abbott ailesinin hayatta kalma mücadelesi filmin temelini oluşturuyor…

A Quiet Place, özgün konusunun yanında pek çok doğru seçimle de farklı atmosfere sahip akılda kalıcı bir film olmayı başarmış. Filme olayların en başından değil de olayların 89. gününden başlıyor olmamız bu doğru seçimlerin en önemlilerinden biri. Bu sayede daha önce örneklerini çokça izlediğimiz uzaylı istilasının anlaşılması, televizyonda durumu aktaran spikerler, durumu yorumlayan bilim adamları gibi klişeleri es geçiyoruz. Karşımızda hayatta kalmanın belli bir formülünü bulmuş bir aile var ve yaratıklardan ya da olayların tamamından ziyade bu aileye odaklanıyoruz ki bu da filmin bir başka doğrusu.

Film içerisinde sessiz kalmanın getirdiği zorunluluk nedeniyle çok az diyalog var ve aslında bu pek çok açıdan yönetmeni zorlayacak bir durum. Hem izleyicinin ilgisini sürekli cezbetmeyi başarmak hem de bunu yaparken karakterler üzerine kurulu bir film olduğundan karakterleri derinleştirebilmek zorlu bir iş. Fakat Krasinski, hem baştan sona sürükleyici, izleyiciyi diken üstünde tutan bir iş yapmayı başarmış hem de karakterleri mümkün olan derecede derinleştirerek bir hikaye oluşturabilmiş. Bu da henüz yolun başındaki bir yönetmen için parlak bir kariyer müjdecisi olabilir.

A Quiet Place, aslında ailenin hayatta kalmak için gereken temel tutunma noktası olduğunu anlatıyor. Film boyunca aile üyeleri baba Lee’nin (John Krasinski) önderliğinde birbirine tutunarak hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Bir yandan aile olarak kalmaya devam ediyorlar, normal bir aile gibi yaşamaya çabalıyorlar. Dünyadaki tüm olumsuzluklara karşın geleceğe dair umutları da var üstelik. Evelyn’in hem hamile kalması hem de çocuklarına öğretmenlik yapması bunun göstergeleri arasında.

Gerçek hayatta da mutlu bir birliktelikleri olan ve Hollywood’un örnek ünlü çiftlerinden biri olarak gösterilen John Krasinski ve Emily Blunt’ın birbirleriyle olan uyumu filmin artıları arasında. Krasinski’nin sevilebilirliği filme ciddi katkı sunsa da Emily Blunt’ın performansı gerçekten etkileyici. Filmde gerilimin en çok yaşandığı sahnelerde Blunt, sahneye çıkarak gerilimi izleyiciye en iyi şekilde yansıtıyor. Bana göre sene sonunda ödüller için adının anılmasını hak edecek kadar iyiydi. Filmde ikilinin işitme engelli kızını oynayan Millicent Simmonds gerçek hayatta da işitme engelliymiş. Krasinski’nin baskısıyla böyle bir tercihte bulunulmuş ki çok da iyi olmuş…

Bu tip filmlerde bazı izleyiciler filmi izlemekten ziyade mantık hatası aramayı seviyorlar. Benim için seyir zevkini etkileyecek boyutta olmadıktan sonra bu tür hataların pek önemi yok. Filmi sevmeyen azınlığın büyük çoğunluğu mantık hatalarını öne sürmüşler ki bu hataların çoğu mantıklı açıklama bulunabilecek türden şeyler. Benim de yaratıkların ses duyarlılığının bazı noktalardaki tutarsızlığı, çocuğun şelaleyi ilk kez 400 küsür günden sonra öğrenmesi gibi takıldığım bazı noktalar var ama mantık hatalarının filmin seyir zevkine etki edecek düzeyde olduğuna katılmam mümkün değil. Bunun dışında birkaç jumpscare sahnesi bence gereksizdi. Filmin buna ihtiyacı yoktu ama korku filmlerinden nefret eden kitle için bu sahnelerin çok rahatsız edici boyutta olmadığını söylemek gerek.

Uzun lafın kısası A Quiet Place, özgün bir fikri iyi bir şekilde uygulamış başarılı bir film. Sessizliği güçlü bir şekilde kullanan film, sadece korku filmi izleyicilerine değil her türden izleyiciyi etkisine alabilecek kadar başarılı. Son final sahnesini ayrıca sevdiğimi de belirtmem gerek. İyi yalıtımı, kaliteli seyircisi olan bir sinemada izlemenizi öneririm. Birçok anında çıt bile çıkmayan film, yaşadığınız en akılda kalıcı sinema deneyimlerinden birine dönüşebilir… Bu arada henüz duyurulmasa da filmin devamının gelmesi çok yüksek ihtimal. Çünkü bu filmde sadece bir sessiz yere tanıklık ediyoruz ve hikayenin bilmediğimiz çok fazla kısmı var. Filmin gişede harikalar yarattığı da düşünülürse yeni filmin duyurulması yakın olsa gerek. Genellikle devam filmlerine karşı çıkan biri olarak A Quiet Place’in iyi çekilecek bir devam filmine (sonrasını değil öncesini de anlatacak bir film olabilir) itirazım söz konusu değil…

A Quiet Place

8.5

Puan

8.5/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.