İlk iki filmi Gişe Memuru ve Sarmaşık ile Türk sinemasının umut vaat eden yönetmenlerinden biri olduğunu gösteren Tolga Karaçelik, zorluklarla çektiği üçüncü filmiyle yine adından epey söz ettirmeyi başardı. İlk gösterimini yaptığı ünlü bağımsız film festivali Sundance Film Festivalinde, Dünya sineması kategorisinde en iyi film seçilerek Türkiye’de bir ilke imza atan Kelebekler arayı fazla açmayarak vizyonumuza konuk oldu, pek de iyi yaptı…
Bakanlıktan alamadığı desteği, izleyicisinden bularak Kelebekler’i hayata geçiren Tolga Karaçelik pek çok açıdan Türk sineması için önemli bir isim. Kelebekler ile birlikte bunlardan birini daha keşfetmiş olduk. Özgün tarzı, metafor kullanma arzusu, izleyiciyi içine çekmedeki başarısı bir yana festival izleyicisiyle gişe izleyicisinin ortasını bulma çabası ve gişedeki tekelliğe karşı çıkması Türk sineması için çok önemli. Yönetmenin ilk filmi Gişe Memuru, her ne kadar derdi olan, kaliteli bir iş olsa da yönetmenin nefret ettiği “festival filmi” kavramına örneklendirilebilecek ağır sayılabilecek tempolu filmlerden biriydi. Sarmaşık’la daha yüksek tempolu ve diyalog ağırlıklı bir tarza geçişin ardından Kelebekler’in artık “festival filmi” olarak sınıflandırılan filmlerden tamamen sıyrılıp daha fazla kişiye hitap edecek yapıdaki bir film olduğunu söyleyebiliriz. Bunun arkasındaki asıl sebep de aslında Kelebekler’in yönetmenin önceki filmlerine nazaran çok daha pozitif bir film olması, içerisine yerleştirilmiş hoş ve dozunda bir mizah taşıması…
Kelebekler, birbirlerinden çok uzaklarda çok farklı hayatlar yaşayan üç kardeşin yıllar sonra babalarının çağrıları üzerine bir araya gelmelerini konu alıyor. Kardeşlerin en küçüğü Suzan (Tuğçe Altuğ) mutsuz bir ilişkisi olan ve hayatında bir şeyleri değiştirmek isteyen bir öğretmendir. Ortanca kardeş Kenan (Bartu Küçükçağlayan) ise tek dizide parladıktan sonrasında tutunma mücadelesi veren, animasyon işlerinde seslendirme yapan bir başka mutsuzdur. Almanya’da astronotluk yapan ama hükümet tarafından bir türlü uzaya gönderilememekten yana dertli olan büyük kardeş Cemal (Tolga Tekin), babasından aldığı çağrı üzerine soluğu İstanbul’da alır. Yıllardır görüşmeyen üç kardeşin buluşmasının ardından baba köyü Hasanlar’a yolculuk başlar. Çokça örneğini gördüğümüz yol filmi formatında geçen ilk yarıda ailenin neden, nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Dramatik yanı daha ağır basan bu ilk yarının filmin genel temposunun aşağısında kaldığını söylemek mümkün. Yönetmenin önceki filmi Sarmaşık’ta da hissettiğimiz üzere karakterlerini sevdirmeye çalışmak gibi bir önceliği yok. Kardeşlerle bağ kurmanın zorluğu da filme çabuk adapte olmanın önüne geçmiş.
Hasanlar köyüne ulaştıktan sonra Kelebekler bambaşka bir filme evrilmeye başlıyor. Kardeşler köye vardıktan hemen sonra patlayan tavuklar köydeki tatlı tuhaflıkları müjdeliyor. Ciddiyeti yüksek gözüken bir filmde aniden yükselen absürtlükler filmin doğasının içerisinde gayet normal geliyor ve filmin inandırıcılığına gölge düşürmüyor. Türlü tuhaflıklarıyla köyün muhtarı (Serkan Keskin) filme renk katıyor. Fakat asıl bomba Hakan Karsak’ın canlandırdığı imam karakteri. Köylülerle zıtlaşıp işini tehlikeye atma pahasına inancını sorgulayarak hayattaki doğrulara ulaşmak isteyen imam, her yönüyle harika yazılmış bir karakter olmuş. Hem muhtar hem de imam karakterleri aslında süre olarak çok fazla yer almasalar da filme ciddi katkıda bulunarak komedi yükünü çekmişler. Bu arada Hasanlar köyü, Gişe Memuru izleyicilerine tanıdık gelecektir. İlk kez Gişe Memuru filminde adını duyduğumuz Hasanlar, yönetmenin Gişe Memuru ile kurduğu bağlantılardan, Gişe Memuru izleyicilerine hazırladığı hoş sürprizlerinden sadece bir tanesi.
Kelebekler’in en büyük başarısı absürt komedi ve drama gibi birbirinden iki uzak kavramı aynı potada eritmek gibi zorlu bir işe kalkışıp bunu en iyi şekilde başarması. Filmin ilk sahnesinden aslında yönetmen bizi absürt komediye hazırlıyor fakat sonraki gidişat o kadar dramatik ki Hasanlar köyüne varana kadar filmin bu yönünü büyük ölçüde unutuyoruz. Fakat Hasanlar köyünde işler tuhaflaşmaya başlasa bile bir sonraki sahne gözyaşlarını zorlayacak kadar duygusal olabiliyor. Ya da Nazan Öncel’in eskimeyen hiti Gidelim Buralardan eşliğinde karakterlerin coşkularına ortak olabiliyoruz.
Filmin oyuncu kadrosunda en çok yıldızı parlayan isim bu film öncesine kadar kimselerin tanımadığı Tuğçe Altuğ. Filmin senaryosuna sonradan dahil olan Suzan karakterinin enerjisinin filme kattıkları bir yana Tuğçe Altuğ da karakteri ayrı bir noktaya taşımış. Filmdeki duygu yükü en yüksek sahnelerde de onun payı büyük. Bu arada filmde Suzan karakterinin sevgilisi olan Emre’nin yönetmen Tolga Karaçelik tarafından oynandığı ve bu ikilinin gerçek hayatta evlilik kararı aldıkları bilgisini de araya sıkıştıralım. İkiliyi başka iyi projelerde de izlememiz pek olası yani! Bartu Küçükçağlayan filmin gösterişli performanslarından birine imza atsa da önceki rollerinden alışkın olduğumuz için olsa gerek çok farklı hissettirmiyor. Kağıt üzerinde filmin en ilginç karakteri gibi duran astronot Cemal rolünü oynayan Tolga Tekin ise kardeşlerin en sönüğü kalmış. Fakat bunun asıl nedeni karakterin ilginçliğinin hakkının verilmemesi. Film, “kaybedecek bir şeyi olmayan bir astronottan daha tehlikeli bir şey yoktur” sloganıyla yola çıkıyor ama bunun içini pek doldurabildiği söylenemez.
Kelebekler, benzerine özellikle ülkemiz sınırları içerisinde çok fazla rastlayamayacağımız şekilde iyi bir film. Aile kavramı üzerinde düşündüren, hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir film. Belki mükemmel bir senaryoya sahip değil, hikayenin kökeniyle ilgili bazı sorularla ilgilenmiyor ve çeşitli eksikleri mevcut ama kolay olmayan bir işi başararak her türlü duyguyu yaşatıyor. Festival filmi kavramını genel izleyicinin çoğunu uzaklaştıran bir kavram olmaktan çıkarmak istiyorsak Kelebekler gibi çok daha fazla filme ihtiyacımız var…
Yorum Yazın