The Life of Chuck (2025)

Oscar’da en iyi film adaylığının en büyük habercilerinden biri olan Toronto Film Festivali’nin seyirci ödülü geçtiğimiz yıl sürpriz bir şekilde Mike Flanagan yönetmenliğindeki The Life of Chuck’a gitmişti. Buna karşın filmin dağıtımcısı Neon, elindeki diğer güçlü film Anora’nın kampanyasına odaklanmak için filmi bu yıla sakladı… Bugüne kadarki en iyi Stephen King uyarlamalarından biri olarak güçlü bir tanıtım kampanyası yapılan film, tanıtımlarındaki güçlü yorumların mı altında eziliyor bilinmez ama şu sıralar hem Oscar yarışının dışında görülüyor hem de eleştirmen ve seyirci puanlamalarında ortalama bir görüntü çiziyor. Bana kalırsa bu büyük bir haksızlık, The Life of Chuck sadece bu yılın değil sinema tarihinin en özgün filmlerinden bir tanesi… Filmin içeriğiyle ilgili çok fazla şey söylemek istemiyorum, öyle ki ne kadar az bilirseniz filmden o kadar tat almanız mümkün. Sıradan bir adamın yaşamı üzerinden hayatın gelip geçiciliği ve her insanın kendi hayatının değerini bilmesi gerekliliği son derece ilgi çekici bir şekilde anlatılmış… Sinema tarihinin en iyi ve en manidar dans sahnelerinden biri de bu filmin içerisinde saklı. Filmin yeterince sevilmemesini ilk kısmın yükselttiği beklentileri herkeste karşılayamamasına bağlıyorum. Doğrusu son kısımda olayların ilgi çekiciliğinin giderek azalması benim için de seyir zevkini düşürdü fakat en sonunda her şeyin anlamlı bir bütünlüğe kavuşmasını oldukça tatmin edici buldum. Benim için yılın şu ana kadarki en iyi filmi, ileride klasikler arasında anılmayı hak edecek türde bir film. Umarım Oscarlarda da hak ettiği değeri görür…

The Life of Chuck
9.0

The Roses (2025)

Pek çok hit komedi filmine imza atan yönetmen Jay Roach, son dönemde Trumbo, All the Way, Bombshell gibi filmlerle daha ciddiye alınmak istercesine filmlere imza atmıştı. Bu filmlerin ödül anlamında ne derece başarılı olduğu tartışmaya açık olsa da -ki bence büyük ölçüde başarılı filmlerdi- yönetmenin farklı bir yönünü ortaya çıkardığı aşikar… Bunun da etkisiyle olsa gerek son yılların en gözde komedi yazarlarından biri olan Tony McNamara’nın yeni filmi Jay Roach’a teslim edildi. Daha önce de sinemaya uyarlanan bir romandan uyarlanan The Roses, çılgın bir ayrılık hikayesini ele alıyor. Birbirlerini çok severek evlenen çiftten biri, kariyerini diğeri ve çocukları için feda etmek durumunda kalıyor. Fakat bu fedakarlık çiftin mutluluğunda derin yaralar açıyor. Sonrası ise anlatılmaz izlenir türden bir serüven… Olivia Colman ve Benedict Cumberbatch’in başrollerde çok iyi performanslar sergilediği film, düşük beklentilerle sinema yolunu tutsam da benim için yılın en hoş sürprizlerinden birine dönüştü. Andy Samberg, Kate McKinnon, Allison Janney gibi isimleri de kadrosunda bulunduran filmi baştan sona büyük bir keyifle izledim. Muhtemelen ilerleyen yıllarda tekrar tekrar izlemeyi düşünebileceğim komedilerden biri olacak. Artık nadir bulunan türden hem keyifli, hem içerik anlamında doyurucu bir seyirlik…

The Roses
8.0

Sinners (2025)

Yılın ilk yarısında Amerika’da fırtınalar estirerek Oscarların erken favorilerinden birine dönüşen Sinners, buna karşın aylar boyunca ilgimi gram olsun çekmemeyi başardı. Artık ödül sezonuna iyiden iyiye girdiğimiz şu günlerde filmi aradan çıkarmak şart olmuştu ki görevi yerine getirdim. Oysa yönetmen Ryan Coogler ve Michael B. Jordan birlikteliği Fruitvale Station ve Creed ile özel bir yer kazanmak üzereydi. Her şeyi tersine çeviren son yılların en overrated Oscar adaylarından biri olarak gördüğüm Black Panther oldu… Sinners da maalesef düşük beklentilerimde yanılmadığımı gösteren bir filmdi. Filmi izlemeden önce konusu hakkında epey az bilgi sahibiydim ki ilk yarısının sıkıcılığı karşısında ilgimi canlı tutmak için kendimi epey zorlamam gerekti. Oldukça uzun bir giriş kısmına rağmen olayların çok dağınık gitmesi ve hiçbir karakteri sevdirememesi film açısından büyük başarısızlık. İkinci kısım ise kesinlikle çok daha ilgi çekici ve konuyu önceden bilmeyen biri için inanılmaz şaşırtıcı. Fakat bu şaşkınlığın çok da pozitif olduğunu söyleyemem. Fantastik olayları bu filmle bağdaştıramadığım gibi çok yüze vurdukları alt metnini değerli görsem de işleniş açısından beğenmedim. Yine de akılda kalıcı sahneleri olduğunu, iyi müzikal numaraları ve özgün sahneleri bulunduğunu not düşmeliyim. Umarım sırf alt metni yüzünden pek çok iyi filmin hakkını yiyip Oscarlarda gereğinden çok fazla adaylık ve ödül almaz. Normalde Oscarlarda ödülün kıyısından geçmeyecek türden bir film çünkü…

Sinners
6.0