2008’deki “In Bruges” filmiyle sıra dışı başarı elde eden Martin McDonagh’in benim asıl ilgimi çekmeyi başardığı işi 2017’deki “Three Billboards Outside Ebbing, Missouri” olmuştu. Bu filmle aramın iyi olmadığı suç komedisi tarzını bırakıp daha kompleks konulara yönelen İrlandalı yönetmen, beş yıllık uzun bir aranın ardından soluğu kendi topraklarında aldı. Üstelik kendisini ünlü eden ilk filminin iki İrlandalı başrolünü de yanına alarak…

İç Savaş dönemindeki İrlanda’da küçük bir adadayız. Her şeyden izole kalmış bu sıradanlıklar adasında Padraic (Colin Farrell) ve kendinden yaşça büyük Colm (Brendan Gleeson) yediği içtiği ayrı gitmeyen iki sıkı arkadaşlardır. Ta ki bir gün Colm’un Padraic’e artık kendisini sevmediğini ve onunla konuşmak istemediğini söyleyene dek… Padraic, bir anda en yakın dostu tarafından terk edilmesinin şokuna girer ve haklı olarak bunun nedenlerini sorgulamaya başlar…

The Banshees of Inisherin, çok basit bir konudan çok derin anlamlar çıkarmayı sağlayabilmiş bir film. İki adamın lüzumsuz yere birbirine düşmesinin etrafımızda olup biten bir sürü anlamsız savaşa bağlaması bir yana hikayenin beni etkileyen asıl kısmı nazikliğin, iyiliğin erdemini sorgulatması oldu. Özellikle filmin bir sahnesindeki diyaloglar o kadar iyiydi ki sinemanın gücünü bir kez daha hatırlatır cinstendi. Üstelik tüm bu derin felsefelerin pek çok yönetmenin aksine izleyiciyi boğan bir tarz yerine son derece sürükleyici bir kara komedide sunulması lezizdi. Bir sahnesinde hayatın anlamını sorgulatan filmin aynı sahnede kahkaha attırması ender görülen bir başarı hikayesi…

Her ne kadar senaryosuyla öne çıkan bir film olsa da The Banshees of Inisherin teknik açıdan da güçlü bir film. İrlanda’daki adanın doğal harikalığı filme başlı başına artı puan katmış. Görüntü yönetmenliği, prodüksiyon tasarımı ve müzikler de muazzam… Tabii oyunculuk performansları da… Colin Farrell, kariyerinin en iyi performansını sergilemiş. Çok beklediği Oscar adaylığı artık cepte, hatta ödülü kazanması bile şu aşamada büyük sürpriz olmaz. Brendan Gleeson için de benzer şeyleri söylemek mümkün. Her zamanki gibi yine son derece tuhaf bir karakteri canlandıran Barry Keoghan ve filmin belki de tek normali Kerry Condon’ın da Oscar adaylığı alma şansları yüksek…

Tüm bu güzelliklere karşın filmi kusursuz bir başyapıt olarak gördüğümü de söyleyemem. Aslında senaryoyla ilgili önemli de sorunları var filmin. Özellikle Colm’un filmde aldığı bir aksiyon kararını filmin inandırıcılığını zedeleyen bir unsur olarak gördüm. Bununla birlikte filmin kendi içinde yükselttiği felsefik beklentiyi finalde sağlayamaması da başka bir önemli bir problem. Hatta finalin oldukça vasat olduğu da söylenebilir…

Neticede hiç iyi başlangıç yapamadığım Martin McDonagh’ın sinemasını olumlu yönde geliştirmeye devam ederek son derece ilginç deneyimler sunmasından oldukça memnunum. Bu yönde ilerlemeye devam ederse her yeni filmiyle geniş kitleleri beklentiye sokan yönetmenler arasına girmesi çok olası, hatta şimdiden o listeye girmiş olabilir. Fakat senarist tarafının hala gelişime açık olan yanları olduğu da çok açık. Öyle veya böyle The Banshees of Inisherin yılın izlenmeyi en çok hak eden işlerinden bir tanesi, muhtemelen tekrar tekrar izlendikçe daha da güzelleşecek bir film. İlk fırsatta izlemenizi öneririm…

The Banshees of Inisherin

8.5

Puan

8.5/10