Yılın en çok dikkat çeken ilk filmlerinden biri İskoç yönetmen Charlotte Wells’in sessiz sedasız ülkemizde çektiği “Aftersun” oldu. İlk gösterimini Cannes Film Festivali’nde yapan film, o zamandan bu yana olağanüstü tepkiler alarak hakkındaki beklentileri oldukça yükseltti…
Sophie (Frankie Corio), annesi ve babası küçük yaştayken boşanmış bir kız çocuğudur. Annesiyle birlikte Edinburgh’da yaşayan Sophie, yaz tatili için babası Calum (Paul Mescal) ile birlikte Türkiye’nin yolunu tutar. Bu Türkiye tatili, ikilinin arayı kapamaları için harika bir fırsat olsa da ne yazık ki her şey toz pembe değildir… Biz bu tatili günümüzdeki Sophie’nin yirmi yıl öncesine dair anımsamaları şeklinde izleriz…
Aftersun, genç baba ve büyümüş de küçülmüş kız arasındaki ilişkiyi izleyiciye aktarma konusunda oldukça iyi çıkarmış. Abartıdan tamamen uzak bir tarzı tercih eden Charlotte Wells’in henüz ilk filminde sıradan sayılabilecek hikayeyi sıkıcı olmadan aktarabilmesi önemli bir başarı. Buna karşın Wells’in hikaye anlatıcılığı yönünün aynı düzeyde başarılı olduğunu söylemek zor. Filmin bir noktada yükselişe geçip asıl anlatmak istediği konuya gelmesini bekliyorsunuz ancak o nokta hiçbir zaman gelmiyor. Film bittiğinde yönetmenin serdiği parçacıkları birleştirme görevi izleyiciye düşüyor…
Normal People sonrası hızlıca yıldızlaşan Paul Mescal, bu filmde de başarısının tesadüf olmadığını göstererek güçlü bir performans sunuyor. Rol için fazla genç kaldığı düşünülebilir ancak yönetmen kasıtlı olarak bu yönde tercih kullanmış… Keşke bu karakterin yaşadıkları hakkında daha fazla şeyi ekranda görebilseydik… Ona eşlik eden Frankie Corio da çok iyi iş çıkararak filmin işlemesinde önemli pay üstlenmiş…
Avrupa’nın en popüler tatil destinasyonlarından biri olan Türkiye, ne yazık ki söz konusu sinema olunca genellikle Orta Doğu ülkesi yönleriyle ekrana yansıtılıyor. Tatil filmleri ise Yunanistan, İtalya gibi diğer Akdeniz ülkelerine layık görülüyor. Charlotte Wells’in bu konudaki güzel bir istisna yapması umarım başka sinemacılara da pozitif yönde etki edebilir… Filmin 2000’lerin başı Türkiye’sini gayet iyi yansıttığını, pek çok hoş küçük detayın mutlu ettiğini söylemek mümkün. Filmin arka planında çalışan çok sayıdaki Türk’ün de bunda payı yüksek…
Kendi yaşadıklarından esinlendiği ilk filmiyle Charlotte Wells’in takibe değer bir sinemacı olduğuna şüphe yok. Aftersun’ın başardığı pek çok şey olsa da abartılı övgüleri hak eden bir yapım olduğunu da söyleyemem. Bana göre iyi çekilmesine karşın içeriği çok yetersiz kalmış bir film. Durağan festival filmlerinden hoşlanmayan genel izleyici kitlesi muhtemelen bu filmi pek sevmeyecektir, geri kalan izleyicinin de beklentileri fazla yüksek tutmamasında fayda var…
[…] tek tahmin Babylon oldu. İzleyiciyi ikiye bölen filmin yerini Women Talking aldı. Aftersun, The Woman King, The Whale adaylığı ıskalayan diğer güçlü filmlerden oldular. Özellikle […]