2017’nin şu tarihe kadarki en çok ses getiren televizyon olaylarından biri hiç şüphesiz 13 Reasons Why oldu. Her ne kadar arkasında Oscar ödüllü Spotlight’ın yönetmeni Tom McCarthy ve ünlü şarkıcı, oyuncu Selena Gomez gibi ünlü yapımcıları olsa da kimsenin pek beklentisinin olmadığı bir diziydi 13 Reasons Why. Fakat seri şekilde dizi üretimine devam eden Netflix’te yayınlanmasıyla birlikte önce eleştirmenlerden aldığı olumlu yorumlarla dikkatleri üzerine çekti, ardından da her geçen gün artan izleyici ilgisiyle son günlerin en çok konuşulan konularından biri haline geldi…
Oldukça orijinal, başarılı bir konuya sahip olan 13 Reasons Why’da intihar eden bir lise öğrencisi olan Hannah Baker’ın ardında bıraktığı 13 kaseti dinliyoruz. Hannah intihar etmeden önce intiharında etkili olan 13 nedeni kasetlere doldurur ve bu kasetlerin sorumluluk sahiplerine iletilmesini sağlar… Bizim hikayeye dahil oluşumuz ise Hannah’a platonik aşık ana karakterimiz Clay’in kasetleri devralmasıyla başlıyor. Dizi boyunca bir yandan Hannah’ın intiharının arkasındaki sebepleri anlamaya çalışıyoruz bir yandan da Hannah’ın çevresindeki çoğu kişinin aksine iyi kalpli olan ve kimseye zarar vermeyecek gibi gözüken Clay’in bunda nasıl etkili olmuş olabileceğini öğrenmek için sabırsızlanıyoruz…
13 Reasons Why’ın bir anda büyük popülerlik elde etmesinin temel sebeplerinden biri elbette tartışmalara neden olabilecek bir konuya sahip olması. Dizinin intiharı tetikleyebileceğini düşünenlerin sayısı azımsanmayacak derecede ama öte yandan aslında dizi kendisini bir çeşit sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor. Özellikle dizinin çekildiği Amerika’da sayıları azımsanmayacak derecede olan genç yaştaki intiharların arkasındaki olası sebeplerin bir kısmına, aynı zamanda da kadın istismarının yol açtığı derin yaralara dikkat çekilmesi bence olumsuz olabilecek etkinin çok önüne geçiyor. İşin özü 13 Reasons Why’ın intihara özendiğini düşünmüyorum, en azından doğrudan özendirici bir şey içermiyor.
Diziyi olumsuz yönde eleştiren azınlığın odağındaki noktalardan biri intihar sebeplerinin yeterince tatmin edici bulunmaması ki ben bunu da tuhaf buluyorum. İntihar sebeplerinin herkes tarafınca kabul görmesini beklemek yersiz değil mi? Dizinin “Hannah şu çok haklı sebeplerden dolayı intihar etti ve böylece doğru olanı yaptı” gibi bir iddiası yok. Bir genç kızın yaşadıklarını ve yaşadıklarının onun psikolojisini ne hale getirdiğini izliyoruz dizide ve herkesin olaylara vereceği tepkilerin farklı olması çok normal. Dizide de zaten işin uzmanlarıyla çalışılmış ve Hannah’ın tepkileri bilimsel olarak da incelenmiş.
Dizinin lisede geçmesi ve başrollerinde genç oyuncular bulunması nedeniyle diziye “ergen dizisi” gözüyle bakanların olması kaçınılmaz. Fakat 13 Reasons Why’ın her yaştan kitleye hitap ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Seyir zevki açısından da dizi son dönemdeki en iyi işlerden biri. Her ne kadar sezonun ortalarındaki birkaç bölüm zaman doldurmak için yazılmış, hikayeyi boşa uzatmış gibi gözükse de özellikle 9. bölümden itibaren dizi zirve yapıyor ve finale kadar o yüksek seviyeyi korumayı başarıyor. Konu zaten ilgi çekici ama replikler olsun, oyunculuklar olsun, kurgu olsun muhteşem ve çok etkileyici.
13 Reasons Why’ın oyuncu kadrosundaki hemen hemen tüm isimler yeni keşfedilmiş gençlerden oluşuyor. Bunlar arasında en çok öne çıkan ise elbette Hannah Baker’ı canlandıran Katherine Langford. İlk kez bu diziyle adını duyuran genç oyuncu, dizinin başarısındaki en büyük pay sahiplerinden biri. Langford, hem çarpıcı güzelliğiyle büyülüyor hem de başarılı oyunculuğuyla göz dolduruyor. Sesini etkin kullanmasının bile diziye katkısı çok büyük. Öte yandan Clay Jensen karakterine can veren Dylan Minnette de dizinin bir diğer parlayan yıldızı. Özellikle 11. bölümdeki performansı oldukça etkileyici. Jessica karakteriyle Alisha Boe, anne Olivia Baker karakteriyle Kate Walsh en çok dikkat çekenler arasında olsa da aslında oyuncu kadrosundaki herkesin üstüne düşeni en iyi şekilde yaptığını söyleyebiliriz.
Anlayacağınız ben pek de beklentim olmadan başladığım 13 Reasons Why’ı çok sevdim. Hatta öyle ki bugüne kadar en çok sevdiğim Netflix dizisi oldu. Sezon içinde düşük tempolu bazı bölümler tatmin etmese de son bölümlere doğru giderek artan temposuyla ve hikayesinin gücüyle harika bir seviyeye ulaştı. Bu arada dizi her ne kadar ana konusunu ilk sezonda büyük ölçüde tamamlamış olsa da ikinci sezon onayı aldı. Açıkçası yeni sezon onayına çok da olumlu bakamıyorum daha doğrusu ilk sezon yakalanan büyünün bozulmasından korkuyorum ama yine de umutlu olmakta fayda var, sezon finaliyle açılan pek çok yeni kapı da var aslında. Neyse ikinci sezonu konuşmak için çok erken, fakat henüz izlemediyseniz diziye başlamanın tam sırası!
Yorum Yazın