Big Eyes, Selma, Into the Woods, Inherent Vice gibi geriye kalan son önemli ödül dönemi filmlerini izlemeden önce biraz ara vererek sezonun daha az önem taşıyan filmlerinden beş tanesini izledim. Doğrusu beş film de bende hayal kırıklığı yarattı ve geriye kalan iddialı filmler dışında 2014 filmi izleme isteğim de kırıldı. Büyük ihtimalle bu tip denemeler artık pek yapmayacağım, zaten listemde de bu tip pek film kalmadı. Filmlere geçelim…
Starred Up
Bu yılın dikkat çeken isimleri arasına girmeyi başaran Jack O’Connell’i Unbroken’da pek sevememiştim ve bir de bu filmde izleyim dedim. Performansı bence bu filmde Unbroken’dan da daha iyiydi ama yine ne kendisini ne de filmi sevebildim.
Normalde hapishane konulu filmleri genellikle sevmişimdir fakat Starred Up istisnalar arasına dahil oldu. Bunda temel etken filmdeki hiçbir karakterle bağlantı kuramamam oldu. Filmde şiddete eğilimli bir gencin hapishanede yaşadıkları anlatılıyor ve baba-oğul ilişkisi de olaya dahil oluyor…
Filmin senaryosu ilgi çekici olmaktan uzak, cümle başına birkaç küfür düşen diyaloglar sıradan. İşleyiş fazlasıyla ağır bir sanat filmi kıvamında. Oyunculuklar, ilk başlarındaki aksiyon ve en sonu iyi sayılabilir ama genel anlamda çok yetersiz bir film Starred Up.
5/10
Lucy
Yılın dikkat çeken bilim kurgu filmlerinden biri yönetmenliğini Luc Besson’un üstlendiği Lucy idi. Buna karşın filmin pek iyi yorumlar almaması beni filmi izlemekten uzaklaştırmıştı. En sonunda Scarlett Johansson ve Morgan Freeman’ın yüksek hatırlarının da etkisiyle filmi izlemeye karar verdim. Pişman da olmadım bu kararımdan, film düşündüğüm kadar kötü çıkmadı.
Beynimizin yüzde onunu kullanabildiğimiz şehir efsanesini hemen hemen hepiniz duymuşsunuzdur. Lucy de bu konunun üzerine giden filmlerden biri. Tıpkı birkaç yıl önce çekilen Bradley Cooper ile Robert De Niro’nun başrolleri paylaştığı Limitless gibi…
Belki Lucy, Limitless’tan önce çekilmiş olsaydı daha ilgi çekici olabilirdi ama Limitless’ı seven biri olarak Lucy’nin bu konuya hiçbir yeni şey katamadığı gibi Limitless’ın da epey gerisinde kaldığını düşünüyorum. Senaryo epey zayıf ve özellikle sonlara doğru işler baya mantıksız bir yere doğru gidiyor. Ayrıca bu yıl gördüğüm en kötü görsel efektler de sanırım bu film de yer alıyor.
Tüm bu saydığım şeylerin yanında Lucy seyir zevki açısından fena bir film değil. Scarlett Johansson’u baştan sona izlemek keyifliydi. İzleyenlerin pek pişman olmayacağı ama Limitless’ı izleyenleri hiç tatmin etmeyecek bir film Lucy…
5.5/10
Pride
Gerek Altın Küre’de kazandığı en iyi komedi filmi adaylığıyla gerekse başta IMDb puanı olmak üzere pek çok yerdeki hakkında iyi yorumlardan dolayı beklenti içine girdiğim ve beğeneceğimi umduğum bir yapımdı Pride. Fakat karşımda benim açımdan yılın bitirmekte en çok zorlandığım filmlerinden birini buldum.
1984’te İngiltere’deki bir eşcinsel topluluğunun bir maden grubuna destek verişinin anlatıldığı filmde oyunculuklar gerçekten başarılı. Dominic West, Andrew Scott gibi tanıdık isimlerin de olduğu geniş bir kadro var. BAFTA’ya aday olan Imelda Staunton filmin en iyisi. Fakat gel gelelim sadece oyunculuk izleyiciyi doyurmak için yetersiz. Gereksiz uzun süreye sahip olan ve hiç akıcı olmayan film, bu yıl en çok sıkıldığım yapımlardan biri oldu. Sonu ve birkaç eğlenceli, müzik dolu sahne dışında benim için tamamen içi boş bir film Pride. Sizlere de tavsiyem izlemek istediğiniz başka filmler varsa önceliği onlara vermeniz ama yanıltmak da istemem çünkü izleyen hemen herkes garip şekilde çok beğenmiş bu filmi…
4/10
Frank
Yılın farklı kafaya (!) sahip filmlerinden biri olan Frank’i aslında sevebileceğimi düşünüyordum. Fakat ne yazık ki bende hayal kırıklığı yaratan filmlerden bir diğeri oldu…
Domhnall Gleeson’ın canlandırdığı Joe karakterinin açısından baktığımız filmde en ilgi çekici karakter olan Frank, kafasına ilginç bir şey geçirmiş olan bir adam. Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyoruz. Joe, işte bu Frank’in yer aldığı bir müzik grubuna dahil olmaya çalışıyor ve beraber bir müzik yolculuğuna başlıyorlar.
Normalde müzik konulu filmlere bayılırım ama bu filmde etkileyici hiçbir müzik yoktu. Müzikal anlamda doyurucu olmaktan çok uzaktaydı. Bunun dışında senaryo da hiç sürükleyici değildi ve doğrusu filmi izlerken çok sıkıldım. Vermek istediği mesajı da izleyiciye aktaramadığını düşünüyorum Frank’in.
Michael Fassbender filmde iyi ve farklı bir performans sergilerken bir türlü sevemediğim Maggie Gyllenhaal (doğrusu çok da filmini izlemedim şu ana kadar) filmdeki bir diğer dikkat çekici performansa sahip. Fakat özellikle Maggie Gyllenhaal’ın canlandırdığı karakteri hiç sevememiş olmam filmi sevemememin temel nedenlerinden olabilir.
Sonuç olarak Frank ilginç gözüken bir film ama son 15 dakikasını bir kenara atacak olursak boş bir film. Bence izlemezseniz bir şey kaybetmezsiniz…
4.5/10
The Skeleton Twins
Yılın eğlenceli işlerinden biri gibi gözüken The Skeleton Twins’i yüksek ihtimalle seveceğimi düşünüyordum ama beklediğimi bulamadığım bir başka film oldu. Aslında kötü bir iş değil The Skeleton Twins ama beklentilerimin çok uzağındaydı.
Saturday Night Live ile tanınan Bill Hader ve Kristen Wiig ikilisinin başrolleri paylaştığı film; hayatlarında ciddi problemler bulunan iki kardeşin yollarının yıllar sonra kesişmesini konu alıyor.
Komediden çok duygusal yanı ağır basan filmde başroldeki ikilinin uyumu iyi olsa da film yeterince akıcı değil ve bence senaryo oldukça yetersiz. Yine de izlemek istediğiniz diğer 2014 filmlerini bitirdiyseniz bir göz atabileceğiniz yer yer başarılı, fena sayılmayacak bir yapım The Skeleton Twins…
5.5/10
Yorum Yazın