Televizyon dünyasına Orphan Black’i kazandırarak adından söz ettirmeyi başaran BBC America, dizinin bitiminin ardından yeni hitini bulmakta zorlanmadı. Şu sıralar Fleabag dizisiyle de adından söz ettiren Pheobe Waller-Bridge imzalı Killing Eve, hem izleyici favorilerinden oldu hem de aldığı ödüllerle güçlü Emmy rekabetçilerinden birine dönüştü…
Gizli bir örgüt adına cinayetler işleyen Villanelle (Jodie Comer) ve onun peşine düşerek kendi halindeki yaşamından sıyrılan polis Eve’in (Sandra Oh) birbirlerini kovalamacasını konu alan Killing Eve, ilk sezon sonuyla hem şaşırtmış hem de konusunun nereye varacağına dair endişeye sevk etmişti. İkinci sezonuyla dizi bu endişeleri ortadan kaldırdı ve yoluna ilk sezondan da iyi bir şekilde devam etti. Sezon finaliyle ise ilk sezon sonunda yaşattığı hisleri yeniden yaşatmayı bildi…
Killing Eve’i iyi bir dizi yapan temel faktör ana karakterlerinin arasındaki tuhaf çekim gücü. Bunda başrol oyuncularının da payı büyük. İlk sezonda Emmy adayı olup, Altın Küre kazanan Sandra Oh çok iyi ama Jodie Comer’ın giderek yükselen performansı diziyi bambaşka noktaya taşıyor. Comer’ın performansı diziye özellikle komedi anlamında da ciddi katkı sunuyor…
Killing Eve’i izlemek için iyi sebeplerden biri de dizinin dünyanın dört bir yanında ilginç şehirleri ve bu ilginç şehirlerin gözde yerlerini kendine mekan olarak seçmesi. Dizideki mekan seçimi gerçekten muazzam, prodüksiyon ve kostüm tasarımının yanı sıra dizi içindeki müzik kullanımı da oldukça dikkat çekici…
Üçüncü sezon onayını erkenden alan Killing Eve’in ikinci sezonu da tıpkı ilki gibi 40 dakika civarındaki sekiz bölümden oluşuyor. Doğrusu ana konusunu ve ana iki karakter dışındaki karakterlerini pek umursamasam da diziyi izlemekten keyif alıyorum. İkinci sezonun ilkinden daha iyi olduğunu, özellikle sezonunun ilk bölümlerinin dizinin benim için şu ana kadarki zirve noktası olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…
Yorum Yazın