Father Mother Sister Brother (2025)

Bağımsız sinemanın önemli yönetmenlerinden Jim Jarmusch’u ilk olarak Paterson, Only Lovers Left Alive gibi yakın dönem filmleriyle tanımıştım. Yönetmeni daha çok sevmek için ise erken dönem filmlerine gitmem gerekmişti. Özellikle antoloji niteliği taşıyan Night on Earth, benim için hala yönetmenin açık ara bir numarasında. Father Mother Sister Brother da yönetmenin çok iyi yaptığı antoloji türüne dönüş filmi olunca ve de tabii Venedik’in büyük ödülü Altın Aslan’ı alınca ilgimi çekti ve bu yılki Filmekimi’nin izlediğim ilk filmi oldu… Üç ayrı kısa film gibi olan filmde, üç farklı kardeş ikilisinin aileleriyle yeniden bağ kurdukları birer günü izliyoruz. İlk hikayede baba, ikincisinde anne, üçüncüsünde ise ölen bir anne-babanın ardından kalanlar karşılıyor kardeşleri… Cate Blanchett, Charlotte Rampling, Adam Driver, Mayim Bialik, Vicky Krieps gibi isimler kadronun tanıdık yüzleriyken Tom Waits filmin en çarpıcı performansını sergilemiş… Çok sıradan olayları işliyor gözükse de etkileyici üç hikayeden ben en çok ilkini (Father) sevdim, sonuncusu ise (Sister Brother) en az sevdiğim oldu. Yer yer güldüren, yer yer hüzünlendiren, çoğu zaman düşündüren izlenesi bir yapım…

Father, Mother, Sister, Brother
7.0

Mirrors No. 3 (2025)

Ünlü Alman yönetmen Christian Petzold’un henüz çok sevdiğim bir filmi çıkmasa da filmlerini ilgi çekici bulup takip etmeyi sürdürüyorum. Bu yılki Mirrors No. 3 de Filmekimi programıma uygun düşünce listeme aldığım bir film oldu… Güzel bir genç kadın olan Laura’nın (Paula Beer), geçirdiği bir trafik kazası sonrası kurtarıcısı onu hep tanıyormuş gibi gözüken Betty (Barbara Auer) olur ve genç kadını evinde ağırlamaya başlar. Laura ile birlikte biz de film boyunca aslında neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz… Mirrors No. 3 gerçeküstülüğe yaklaşan bir olayı son derece sakin ve realist bir şekilde anlatan bir yapım. Yönetmenin önceki filmlerine yakın bir tarzdaki filmin aşırı doğallığı bazen tatsız bir şekle dönüşse de genel olarak geride hoş bir tat bırakıyor. Paula Beer izlemesi keyif veren bir oyuncu, filme pozitif bakışımdaki payı da çok yüksek…

Mirrors No. 3
6.5

It Was Just an Accident (2025)

İran sinemacılarının ülkelerindeki tüm baskılara rağmen yükselişleri devam ediyor. Bu yıl kariyer zirvesine ulaşan isim ise Jafar Panahi oldu. Cannes’da Altın Palmiye ödülüne ulaşan yönetmenin bu yılki Oscarlarda da iddialı olması bekleniyor… Küçük bir trafik kazasının ardından gelişen zincirleme olayları konu alan film, İran’daki iç çatışmaları çarpıcı bir şekilde göz önüne seriyor. Filmin ele aldığı konu ne kadar ağır ve iç karartıcıysa işleyiş şekli o kadar keyifli. Bir komedi filmi olmamasına rağmen festivalde şu ana kadarki en çok kahkahayı bu filmde duydum, en çok alkışı da. Her ikisi de hak edilmiş cinstendi tabii… İran sinemasının bütün alışılageldik özelliklerini taşıyan film, merak unsurunu sonuna kadar koruyor. Sonunda da izleyiciyi diken üstünde bırakıyor. Daha da iyi olabileceğini düşünmekle birlikte yılın şu ana kadarki en iyilerinden…

It Was Just an Accident
8.5

Blue Moon (2025)

Günümüzün en üretken yönetmenlerinden olan ve farklı farklı türlerden filmler üretmeyi sürdüren Richard Linklater, bu yıl iki filmiyle birden Filmekimi listeme adını yazdırdı. Ne var ki bunlardan ilkiyle çok iyi anlaşamadık… Önceki yüzyılın ilk yarısında Amerikan müziğinin önemli söz yazarlarından Lorenz Hart’ın hayatının son demlerindeki bir gecede geçen film, yazarın kariyerindeki düşüşle, alkol sorunuyla ve umutsuz bir aşkla mücadelesini ele alıyor… Ethan Hawke’ın Oscar’a oynadığı üst düzey performans karakteri canlı kılıp umursamamızı sağlıyor olsa da karakterin sevimsizliğini eritmeye yetmiyor. Filmin asıl problemi ise monolog işini fazla abartması. Tamamı tek mekanda (biraz büyük bir tek mekan) geçen filmin özellikle girişteki monologu fazlaca yorucuydu, izleyiciye soluklanma imkanı sunulmaması fazla acımasızdı. Açıkçası senaryo da beni yeterince doyurmadı. Andrew Scott ve özellikle de Margaret Qualley’nin araya girişleri filmin nadir soluklanma anlarını oluşturdu. Margaret Qualley’yi izlemek gittikçe daha da güzelleşiyor, çağımızın en heyecan verici oyuncularından… Bir müzik adamını anlatan film için müzik dozunun çok düşük kaldığını da belirtmem gerekiyor…

Blue Moon
5.5