2011’in ilk aylarında sessiz sedasız bir şekilde yayın hayatına başladığında ilk keşfedenlerdendim Leyla ile Mecnun’u. Henüz televizyondan internete göçümün tamamlanmadığı o dönemde TRT ekranlarında tesadüf eseri rastladığım ilk bölüm son derece absürt ve eğlenceli bir dizinin habercisiydi. Zaman içerisinde dizi, özellikle üniversite gençliği ve o dönem azınlık olan internet gençliği tarafından sıkıca benimsenerek fenomenleşti. Hiçbir zaman reytingleriyle çok parlak bir yapım olmasa da üç sezonu tamamlayarak da ekran macerasını sonlandırdı. Bu sona rağmen dizi yıllar içinde popülerliğini korudu ve genç kuşaktan yeni takipçiler kazanmayı sürdürdü. Bu durum da dijital platformların yaygınlaştığı çağda dizinin geri dönüşü beklentisini doğurdu. Ne de olsa artık reytingi çok olan değil, uğruna para verebilecek kitleye sahip olan diziler kazançlı hale gelmişti. Leyla ile Mecnun da bu tanıma en uygun diziydi ve nihayet Exxen yıllar sonra diziyi geri döndürdü…
Modern bir aşk hikayesi olarak başlayan Leyla ile Mecnun, fantastik yönlerine rağmen fazlasıyla bizden olan evrenini sevdirmekte hiç zorlanmamıştı. Ne var ki daha dizinin ilk sezonunda Leyla’yı oynayan Ezgi Asaroğlu’nun dizinin Arda’sı Ushan Çakır ile yaşadığı problem dizinin gidişatını derinden etkilemişti. Bu olay neticesinde diziden ayrılan iki oyuncuya Asuman Dabak’ın ayrılışı da eklenince dizi çıkış noktasından biraz sapmaya başladı. Yan karakterler öne çıktı ve her sezon farklı karakterle yaratılmaya çalışılan aşk hikayeleri (?) dizinin sürükleyici unsurlarından biri olmak yerine zayıf yanı durumuna düştü. Dizinin fantastik yanı giderek arttı ve uzun bölüm süreleri, fazlaca bölüm sayısı da eklenince dizinin kendini tekrar etmesi kaçınılmaz oldu ve ben de üçüncü sezonun ortasında diziyi terk ettim…
Her ne kadar dizinin eski sezonlarını tamamlamamış olsam da bu durum yeni sezon için heyecanlanmama engel değildi. Aksine süresi kısa ve az bölümle yani olması gereken formatta dizinin neler yapabileceğini merak ediyordum. Aradan geçen yıllar da dizinin kendini yenilemesi için iyi bir fırsattı. Senaryoda Burak Aksak, yönetmen koltuğunda Onur Ünlü dahil tüm ekibin geri dönüşü de dizinin emin ellerde olduğunun müjdecisiydi…
Yeni sezona tıpkı gerçekteki ara gibi 8 yıla yakın süreli bir zaman atlamasıyla başladık. Aradan geçen yıllar neredeyse tüm ana karakterlerimiz için çok zor geçmiş ve mahalle kültürü tamamen gitmiştir. Erdal Bakkal bile kapanmıştır… Fakat Mecnun’un geri dönüşüyle birlikte eski ekip toparlanmaya başlar. Mecnun’un rüyalarında gördüğü Leyla’nın (Deniz Işın) gerçek hayatta da karşısına çıkması ise “olaylar, olayların” doğmasına sebep olur…
Leyla ile Mecnun, bana kalırsa kendisine yakışır derecede başarılı bir geri dönüşe imza attı. Sanırım hiçbirimiz dizinin ilk sezondaki o zevkini vermesini beklemiyordur, mümkün de değildi zaten. Dizideki her şeyin geçmiştekiyle aynı kalması da… Fakat benim izlediğim son bölümlerinden daha iyi bir şekilde döndüğünü söyleyebilirim. Karakterleri özlememiz, sürenin kısalması ve bölüm sayılarının azalması bunu sağlayan doğal faktörlerdi. Bununla birlikte diziye yeni katılan Leyla (Deniz Işın) ve Bahar (Elifcan Ongurlar) karakterleri de iyi taze kan olmuşlar. Özellikle Leyla üzerinden yaratılan hikaye zaman zaman aşırı fantastikleşse de takibi keyifliydi… Fakat bana kalırsa dizinin bu sezonki başarısındaki en büyük pay yarattığı nostaljik hissiyattaydı. Sadece karakterleri özlememizden değil aradan geçen yılların hayatımızda ne çok şeyi, ne kadar hızlı değiştirdiğini hatırlatmasından bahsediyorum. Özellikle tuşlu telefonda, doların iki lira olduğu zamanlarda kalan Mecnun’un bu tip diyalogları oldukça keyifliydi…
Dizinin tam kadro geri döndüğünden bahsetmiştim. Bu geri dönüşte tek önemli problem vardı. O da dizinin İskender’i Ahmet Mümtaz Taylan ve Erdal Bakkal’ı Cengiz Bozkurt arasındaki küslük… İkili arasındaki problem daha önce de gündeme gelse de bu sezonla birlikte doğruluğu maalesef kanıtlandı. Sezon boyunca iki önemli karakterin tek bir ortak sahnesini göremedik… Aradan geçen yıllar sonrası bir diğer şüphe de oyuncuların yıllar önceki yüksek performanslarını sürdürüp sürdüremeyecekleriydi ki bu konuda pek bir sorun olmadığını söylemek mümkün. Ali Atay, Serkan Keskin, Cengiz Bozkurt, Ahmet Mümtaz Taylan, Köksal Engür, Osman Sonant, Nalan Kuruçim dizinin geri dönen yıldızları arasındaydılar. Özellikle Ali Atay ve Serkan Keskin’in hala zirvede olduklarını söylemek mümkün. Dizideki en sevdiğim karakteri canlandıran Cengiz Bozkurt’u zaman zaman biraz tutuk görsem de yine izlemekten büyük keyif aldım… Dizinin yenileri Deniz Işın ve Elifcan Ongurlar da diziye yakışan iyi seçimler olmuşlar. İkisine de ısınmam çok kolay oldu… Azsakallı Dede rolündeki Engin Günay’a çok az süre ayrılması ise bence bir eksiydi…
Bu sezonun en çok tepki çeken olaylarından biri dizi içerisine yapılan ürün yerleştirmelerdi. Burak Aksak, ne kadar iyi bir senarist olduğunu gösterip reklamları ustalıkla diziye yerleştirmiş. Reklam sahnelerinden bile keyif almayı sağlamış. Fakat işin özü, dünyanın muhtemelen hiçbir yerinde göremeyeceğiniz bu uygulama buram buram amatörlük kokuyor. Ücretli bir platformda yayınlanan diziye reklam yakışmıyor, ürün yerleştirme reklamı ise hiç yakışmıyor. Exxen’in patronu Acun Ilıcalı’nın bu hatanın acilen farkına varıp buna son vermesi gerekiyor…
Yıllar sonra gelen dördüncü sezonuyla Leyla ile Mecnun, bana göre mümkün olan en iyi geri dönüşlerden birini yaptı. Karakterleri hala çok sevdiğimizi ve bu evrenin hala bize sunabileceği yeni şeylerin olduğunu gösterdi. Ve tabii hala neredeyse o eski günlerdeki gibi güldürebildiğini de… Umarım uzun yıllar boyunca az bölümlü ve kısa süreli olarak hayatımızda kalmaya devam eder…