Breaking Bad’in muhteşem vedasının ardından tesellimiz “Better Call Saul” adlı spin-off dizisinin yapılacağını bilmek oldu. Aslında “Better Call Saul” çok büyük bir mirasla yayın hayatına başlıyor olsa da “Breaking Bad” gibi efsaneleşmiş bir dizinin yan dizisi olması nedeniyle yüksek beklentileri karşılayamama gibi bir tehlikeyle de karşı karşıyaydı. Fakat korkulan olmadı Better Call Saul, en azından ilk sezon için beklentileri büyük ölçüde karşılayan ve Breaking Bad’in klaslığından izler taşıyan gayet iyi bir yapım çıktı. Hatta pek çok kişinin beklentilerinin de üzerinde çıktı.
Better Call Saul, isminden de kolaylıkla anlaşabileceği gibi Breaking Bad’in efsaneleşen karakterlerden biri olan Saul Goodman’ın hikayesini anlatıyor. Dizi Saul, daha Saul bile olmadan önce adı Jimmy McGill ikenki bir zamanda geçiyor. Fakat dizi içerisinde zaman zaman geçmişe, zaman zaman da geleceğe gidiyoruz. Hatta yapımcıların söylediğine göre bu geleceğe gidişlerde ileride Bryan Cranston ve Aaron Paul’ü de konuk oyuncu olarak görmemiz mümkün. Yalnız bunun için fazla ümitlenmemek gerek bu kozu erken oynayacaklarını düşünmüyorum. Saul’un benim de Breaking Bad’de çok sevdiğim karakterlerden bir tanesi olması Better Call Saul’u merakla beklemem için ayrıca bir sebepti.
Aslında Better Call Saul için ilk bölümde küçük çaplı bir hayal kırıklığı durumu yaşamıştım. Çünkü diziyi deyim yerindeyse dört gözle bekliyordum ama ilk bölüm düşündüğümün aksine çok yavaş geçince “acaba Saul’un geçmişini izlemek düşündüğümüz kadar keyifli olmayabilir mi?” diye düşündürdü. Neyse ki henüz daha ikinci bölümde Breaking Bad’deki bazı sürpriz dostlarımızın da yardımıyla dizi doruk noktalarından bir tanesine ulaştı ve şüpheleri dağıttı. Özellikle sezon finaline yaklaştıkça da dizi kendi temposunu bulmaya başladı ve sezonu da diziden memnun bir şekilde tamamladık.
Better Call Saul’un ilk sezon itibariyle Breaking Bad’le aynı doğrultuda ilerleyen bir dizi olduğunu söylemek mümkün. Eğer Breaking Bad’in son bölümlerindeki aksiyon dolu sahnelerin beklentisine girerseniz hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Çünkü Better Call Saul’un ilk sezonları da tıpkı Breaking Bad gibi oldukça durağan, hatta belki de daha da durağan. Karakterlerin her şeyini yavaş yavaş işleyen bu tarz aslında normalde dizilerde çok da sevdiğim bir tarz değil fakat Vince Gilligan nasıl başarıyor bilmiyorum ama durağanlığı büyük bir keyif haline getirmeyi başarıyor. Kendimizi karakterler yerine rahatlıklarla koyarak diziye bağlanabiliyoruz.
Diziyle ilgili her ne kadar daha çok olumlu görüşlerim olsa da eleştireceğim noktalar da var elbet. Bunların başında da dizinin karakter zenginliğinin çok az kalması. Dizinin Saul etrafında dönmesini bekliyorduk zaten ama onun dışındaki karakterlerin çok yetersiz olması zaman zaman dizinin sıkıcılaşmasına sebep oluyor. Her bölümde aynı karakteri 50 dakika izlemek çok cazip bir durum değil, bu karakter çok sevdiğimiz Saul Goodman olsa bile. Bu durum son bölümlerde özellikle Mike’ın rolünün artmasıyla birlikte çözülür gibi oldu ama bence hala yetersiz ve diziye katkıda bulunan karakter sayısının artması gerekiyor.
Dediğim gibi diziyi sırtlayan karakter Saul daha doğrusu Jimmy idi. Jimmy’nin düzgün bir avukat olduğu, olmaya çalıştığı bir dönemi izledik bu sezon. Bob Odenkirk, Breaking Bad’deki performansının da üstüne koyarak oldukça iyi bir performans sergiliyor. Elbette Bryan Cranston’ın efsane performansı gibi Emmy ödüllerini domine etmesi zor ama yine de adaylıklar alacağını tahmin ediyorum.
Dizideki bir diğer önemli karakter ise Mike. Breaking Bad’de yer alan ve dizinin sevilen karakterlerinden olan Mike’ın Jimmy ile tanıştığı dönem tam da dizinin başladığı dönemlere denk getirilmiş. İlk bölümlerde konuk oyuncu hatta figüran tarzı bir görünümde olsa da sezon ilerledikçe Mike önemli bir karakter haline geldi. Hatta bütün bölüm boyunca Mike’ın ön planda olduğu bir bölüm vardı ki işte orada Jonathan Banks ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtladı. Daha önce Jonathan Banks, Breaking Bad ile de Emmy adayı olmuş fakat aynı diziden Aaron Paul’e takılmıştı. Yine bence kendisinin adaylığı kesin ve ödül bu kez daha da yakın olabilir.
Dizide hakkında konuşabileceğimiz üçüncü önemli karakter ise -aslında Mike’ın önünde ikinci de olabilir- Jimmy’nin abisi Chuck McGill. Tıpkı Jimmy gibi avukat olan Chuck, önemli bir avukatlık şirketinin ortaklarından biri. Doğru yoldan asla şaşmayan bir adam Chuck’ın asıl ilginç olduğu nokta ise elektromanyetik eşyalara karşı tuhaf bir hastalığının olması. Michael McKean’in çok iyi oyunculuğunun da etkisiyle Chuck’ın bu hastalığını izlemek biz seyirci açısından ilgi çekici bir deneyim. Sezonun sonlarına doğru Chuck iyice önemli bir karakter haline geliyor. Spoiler olacak kısma değinmek istemesem de sezonun zirve yaptığı bölümde onun önemli bir rolü olduğunu söylemek mümkün. Emmy muhabbetlerinde şimdilik adı pek anılmasa da ben Michael McKean’in alacağı bir Emmy adaylığına hiç şaşırmam, onu da belirteyim.
Breaking Bad ile karşılaştırmalara gelirsek… Dizinin Breaking Bad ile karşılaştırılması kaçınılmaz bir durum. Tabii tutup bitmiş efsane bir diziyle ilk sezonu geride kalmış bir diziyi karşılaştırmak mantıklı değil, sadece ilk sezonlarını karşılaştırabiliriz. Çok fazla yerde çok fazla kişiden “Better Call Saul’un ilk sezonu Breaking Bad’in ilk sezonundan daha iyi” tarzında yorumlar okudum. Bu görüşe ben şahsen katılamayacağım Breaking Bad’in bence ilk sezonu da Better Call Saul’dan daha iyiydi. Fakat bu Better Call Saul’un zayıf bir dizi olduğu anlamına gelmiyor. Tabii Better Call Saul’a seyircinin daha kolay aşina olması bir avantaj ama benim için Walter White karakteri çok ayrı bir karakterdi ve o nedenle Breaking Bad’e başlarken de çok olumlu başlamıştım. Eğer Walter White’ı benim kadar sevmeyen kişiler varsa hukuku, kimyadan daha ilgi çekici kişiler varsa bu gibi çıkarımlarda bulunmaları normal.
Better Call Saul’un içerisinde Breaking Bad’de geçmiş olaylara dair de pek çok ince detay var. Doğrusu bu detayların çoğunu ben kendim keşfedemedim ama başka sitelerde, bloglarda okuduğum bazı detaylar “vay be” dedirtti. Vince Gilligan’ın bu detaycılığına, özenine hayran olmamak elde değil.
Kısaca özetlemek gerekirse Better Call Saul ilk sezonuyla beklentileri karşılayan iyi bir başlangıç yaptı. Evet yer yer çok durağanlaştı falan ama sezon sonuna doğru temposunu iyice bularak üst düzey bir hale geldi. Zamanla daha da iyiye gideceğine inancım tam. Breaking Bad’i seven herkesin Better Call Saul’u da şimdiden izlemesini öneririm. Zaten birkaç sezon sonra iyice zirve yapınca merak edeceksiniz, şimdiden başlamanız daha iyi olur derim.
Yorum Yazın