Her ne kadar 2 dalda Oscar adaylığı kazansa da 2016’nın en çok haksız eleştirilen filmlerinden biri Passengers oldu. The Imitation Game ile sükse yapan yönetmen Morten Tyldum’un yönettiği film, pek çok kişiye göre yılın hayal kırıklıkları arasında olsa da bana göre yılın izlemeye değer, üst düzey filmlerinden biri…

Yüksek bütçeli bir bilim kurgu filmi, başrollerde de Jennifer Lawrence ve Chris Pratt gibi gişe potansiyeli yüksek iki isim olunca insanların beklentileri de doğal olarak bir hayli yükseliyor. Son yıllarda Gravity, Interstellar, The Martian gibi filmlerle bu konudaki çıtanın yükselmesi de Passengers’ın işini zorlaştırdı. Oysa Passengers, bilim kurgu anlamında yeni bir şeyi sunmak yerine bilim kurguyu arka fon olarak kullanan ve daha çok insan psikolojisi üzerine odaklanmış bir film.

Filmimiz Dünya’dan çok uzaklarda bulunmuş bir gezegene yolculuk yapan uzay gemisinde geçiyor. Burada bulunan binlerce yolcu özel kapsüllerinde uyutulmuştur, böylece 120 yıl sürmesi planlanan yolculuktan etkilenmeyeceklerdir. Fakat, teknik bir arızanın yaşanmasıyla birlikte yolculardan biri olan Jim Preston uyanır. Gezegene varıp herkesin uyanmasına tam 90 yıl vardır ve Jim bu uzay gemisinin içerisinde yapayalnız kalır. Tek arkadaşı ise robot barmen Arthur’dur. Bir süre sonra Jim, gemideki uyuyan yolculardan Aurora’yı görür ve ondan çok etkilenir. Jim için zorlu bir karar süreci başlar. Yalnız kalıp yalnız ölmek mi? Yoksa kendi yalnızlığına son vermek uğruna ölüme bir başkasını da sürüklemek mi?

Az mekanda, az kişiyle geçen filmleri seven biri olarak Passengers’ı izlerken epey keyif aldım. Prodüksiyon olarak uzay gemisinin iyi hazırlanması da yani mekanın ilgi çekici olması da bu keyfimi arttırdı. Uzay gemisinin, içerisindeki teknolojilerin tasarımı çok başarılıydı. Filmin bu alandaki adaylığı tam isabet olmuş. Filmin etik değerler üzerinde düşündürmesi de ayrıca hoşuma gitti. Fakat bu tür filmlerde daha çok aksiyon bekleyen kitleyi tatmin etmemesini de anlayabiliyorum. Çünkü filmdeki aksiyon kısmı çok azdı ve maalesef aksiyon içeren kısımların kalitesi filmin bütününün kalitesinin epey altındaydı. Hatta aksiyon kısımlarının filmin en zayıf yanı olduğunu söylemek mümkün.

Genç yaşında yeni Meryl Streep olmaya soyunan ve şimdiden 4 Oscar adaylığı, 1 ödülü bulunan Jennifer Lawrence burada da oldukça etkili bir performans göstermiş. Parks and Recreation’la ünlendikten sonra pek çok gişe filminde rol almaya başlayan Chris Pratt de Jennifer Lawrence’a iyi uyum sağlamış ve iyi bir ikili olmuşlar. Filmdeki beni en çok şaşırtan performans ise Michael Sheen’den geldi. Robot barmen rolündeki Michael Sheen’in performansını izlemek çok keyifliydi.

Passengers, belki çoğunluğun beklentileriyle örtüşen bir film değil ama hem keyifli bir film hem de zor durumda kalan insan psikolojisi üzerinde düşündürmesi açısından ilgi çekici. Beklentilerinizi fazla yüksek tutmadan, yeni bir Interstellar, yeni bir Gravity beklentisine girmeden izlemenizi öneririm…

Passengers

8

Puan

8.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.