Televizyonda bu sezonun hatta son sezonların beni en çok heyecanlandıran projesi hiç şüphesiz Westworld idi. Lost ile ünlenen ve pek çok bilim-kurgu projesinde imzası bulunan J.J. Abrams ve Christopher Nolan’ın  Interstellar, The Dark Knight, Memento gibi filmlerinin senaristi olan zeki kardeşi Jonathan Nolan bu proje için bir araya geldi. Dizinin kanalı pek çok efsaneye ev sahipliği yapan HBO ve bir de üstüne üstlük kadroda başta saygın oyuncu Sir Anthony Hopkins olmak üzere pek çok önemli isim var. Böyle bir proje nasıl heyecanlandırmasın ki? Fakat büyük beklentiler büyük hayal kırıklıkları doğurabiliyor. İşte o hayal kırıklıklarından biri de ne yazık ki Westworld…

1973 yapımı aynı isimdeki kült bilim-kurgu filminden esin alınarak hazırlanan Westworld’de ana konu ve tema filmle aynı şekilde olsa da karakterler ve senaryo filmden bağımsız bir şekilde ilerliyor. Westworld, insanların para vererek konuk oldukları hayali bir dünyadır. Normal insanlardan ayırt edilemeyen robotlar kendilerine yazılan senaryoları oynarlar ve buraya konuk olanlar da bu senaryoda kendi istediklerini gerçekleştirebilir, bu hayali dünyaya ortak olabilirler. Bir süre sonra bu robotların kendi farkındalıklarına varması ise dizinin hikayesinin temelini oluşturuyor…

Westworld aslında harika bir konuya sahip. Her ne kadar yeni bir fikir olmasa da dizi formatında ve hele hele böyle üst düzey kadroyla benzerini bulamayacağımız bir yapım. Teknolojinin gelebileceği ürpertici noktalardan birine gerçekçi sayılabilecek bakış açısıyla bakması takdire şayan. Fakat ne yazık ki iyi bir konuya sahip olmak bir diziyi iyi yapmaya yetmiyor…

Westworld’ün temel problemi dizinin tamamen aşırı soğuk bir atmosferde geçmesi. Evet robotların geçtiği bir dünyada fazla samimiyet aramak doğru değil belki ama bu kadar soğukluk da diziyi izlemeyi zorlaştırıyor. Tüm bu soğukluğun yanında dizinin içindeki senaryo kısımlarının sürekli kendini tekrar eder nitelikte oluşu da bir müddet sonra iyice baymaya başlıyor. Dizinin nispeten daha ilgi çekici olan kısımlarını ise robotların kendi kimliklerini bulmaya çalıştıkları kısımlar oluşturuyor. Fakat bu kısımların dizide kapladıkları yer de çok yüksek sayılmaz…

Dizinin en büyük artısı ise hiç şüphesiz zengin oyuncu kadrosu. Dizinin iyice baydığı, katlanmanın iyice zorlandığı kısımlarda imdada oyuncuların bireysel performansları koşuyor. Özellikle Evan Rachel Wood yer aldığı her sahnede hem güzelliği, hem de performansıyla büyülüyor. Thandie Newton, Jeffrey Wright ve diğerlerinin altında kalsa da Ed Harris’in performansları üst düzey. Dizi için heyecanlanma sebeplerimden biri olan Anthony Hopkins ise az gözükse de yer aldığı sahnelerde neden büyük oyuncu olduğunu gösteriyor…

Uzun lafın kısası ben Westworld’ü pek sevemedim. Hatta bazı bölümlerde hiç sevemeyip nefret ettim ama sezon sonunda olayların gidiş noktası işleri biraz toparladı. Evet iyi bir konu var, çok iyi oyuncular ve performanslar var ama bunlar iyi bir dizi olmak için yeterli sebepler değil. Dizinin işlenişi kötü, enerjisi  ve temposu bir hayli düşük. Yine de son yıllardaki en iddialı projelerden biri ve kendi damak tadınızın uygunluğuna uyup uymadığını deneyebilirsiniz. Peki ben 2018 sonlarında yayınlanacak olan ikinci sezonu izler miyim? Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum…

Westworld 1. Sezon

6.9

Puan

6.9/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.