Hollywood’un bir türlü sevemediğim isimlerinden biri olan Angelina Jolie son yıllarda bildiğiniz gibi yönetmenliğe merak saldı. Bu yıl da senaryosunu Coen Kardeşlerin yazdığı ve arkasında pek çok tecrübeli ismin yer aldığı Unbroken ile şu ana kadarki en iddialı işine imza attı ve ödül mevsiminin içerisinde de kendisine yer buldu. Film, yılın en geç gösterilen filmlerinden biri olmasına rağmen daha gösterime girmeden anlamsız bir şekilde ödülün en büyük favorilerinden biri olarak gösterildi. Ben bile anlamsız bulmama rağmen ciddi ciddi Unbroken’ın en iyi film adayları arasında yer alabileceğine inandım uzun süre fakat filmin gösterime girmesiyle birlikte önce eleştirmenler, ardından meslek birlikleri filme yüz vermediler. Yine de sonuç olarak teknik kategorilerdeki 3 Oscar adaylığıyla hatrı sayılır bir başarı elde etti Unbroken.

Açıkçası filmle ilgili beklentilerim bir hayli düşüktü fakat düşük olan beklentilerimin de altında kaldı Unbroken. Normalde Unbroken düzeyindeki filmleri kısa kısa tek bir yazıda topluyorum ama bir şekilde yılın önemli filmleri arasında anı anılan Unbroken için kısa da olsa ayrı başlıkta bir şeyler yazmasam olmazdı…

Unbroken - 2

Unbroken, Louis Zamperini’nin gerçek hikayesini konu alan ve İkinci Dünya Savaşı döneminde geçen bir film. Savaş döneminde olimpik bir sporcu olan Zamperini’nin hedefi Japonya’nın Tokyo kentinde gerçekleşecek olan olimpiyatlarda yer almaktır fakat Zamperini’nin yolu Tokyo’ya çok farklı bir şekilde düşer. Aslında gerçekten ilgi çekici bir hikayeye sahip Zamperini fakat ne yazık ki konu yeterince iyi kullanılamamış ve ortaya vasat sayılabilecek bir iş çıkmış.

Unbroken, birbirinden çok farklı türlerdeki üç filmin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir film yapısında. İlk kısımda daha çok kahramanımızın olimpik başarı hikayesine göz atıyoruz. Fakat apar topar yapılan ve neredeyse her şeyin yüzeysel kaldığı bu giriş izleyicide hiçbir etki bırakmıyor.

İlk kısmı geçtikten sonra hayatta kalma temalı ikinci bölüme geçiyoruz. Bu kısımda da Unbroken, bu türdeki daha önceki eserlerin çok gerisinde kalıyor. Hiçbir yeni şey getirmediği gibi çoğu zaman gerekli duyguyu da izleyiciye aktaramıyor.

Son olarak ise filmde büyük yer kaplayan Japonya’daki esir kampı kısmı başlıyor. Ne yazık ki Unbroken bu kısımda da bir farklılık yaratmayı başaramıyor. Bu türdeki diğer filmlerin çok gerisinde kalıyor, sıkıcı olmaktan öteye gidemiyor.

Yani anlayacağınız Unbroken, birden fazla filmi bir araya getirmeye kalkan fakat hepsinde de çuvallayan bir iş. Filme bağlanmak çok zor olduğu gibi çoğu kısım da oldukça sıkıcı. Kabul ediyorum etkileyici sayılabilecek bir iki başarılı sahneye imza atmış Angelina Jolie fakat filmin genelinde çok yetersiz.

Miyavi

Filmin oyunculuk performanslarından da Jack O’Connell ve Miyavi konuşuldu ve Oscar ihtimallerinden söz edildi bildiğiniz gibi. Bu yıl birden fazla eleştirmen beğenisi toplayan filmde yer alan Jack O’Connell’i ilk kez izledim. Evet, gerçekten başarılı bir performans ama çok akılda kalıcı bir performans olduğunu söylemek zor. Miyavi’nin ise performansında konuşulacak hiçbir şey yok.

Saydığım pek çok olumsuzluğa karşın teknik açıdan film başarılı  ama doğrusu Angelina Jolie değil de başka biri yönetse, pek kampanya yapılmasa Oscar’ın yakınından bile geçemeyecek bir film olurdu Unbroken.

Uzun lafın kısası ben Unbroken’ı hiç sevemedim, yılın en çok abartılan filmlerinden biri olduğunu da düşünüyorum. Yine de siz de en iyi film adayı olan filmleri izlediyseniz Unbroken’a bir göz atın derim, belki de benim sevdiğimden daha çok seversiniz…

Unbroken

5

Puan

5.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.