Sezonun iddialı filmlerinden biri de James Marsh imzalı The Theory of Everything. Bugüne kadar daha çok belgesellerle başarı yakalayan ve bu alanda Oscar’ı bulunan James Marsh uzun metrajlı filmlerinde ciddi bir başarı yakalayamamıştı. Fakat bu sezon belki de ilk kez Akademi’ye uygun bir uzun metrajlı filmle izleyici karşısına çıktı İngiliz yönetmen.

Stephen Hawking, yaşayan en önemli bilim adamlarından biri olmasının yanı sıra şüphesiz hastalığı nedeniyle de hayat hikayesi oldukça ilgi çekici olan bir isim. Bu nedenle Stephen Hawking’in hayat hikayesini anlatan The Theory of Everything, hakkında ilk bilgileri öğrendiğimde heyecan verici bir projeydi benim için. Her ne kadar eleştirmenlerin filme çok fazla ilgi göstermemeleri beklentilerimi düşürse de karşıma kötü bir iş çıkmayacağını düşünüyordum ki beklentilerimin altında kalsa da iyi bir iş çıktı karşıma.

Eddie Redmayne, Felicity Jones

The Theory of Everything her şeyden önce iyimser olmayı amaçlamış bir film. Karamsar tarafların üzerinde fazla durulmamış ve sanki ailece izlenip çocuklar için de ders verici nitelikte olsun diye hazırlanmış gibi duran bir iş. Yani önceki yıllardan Saving Mr. Banks, The Help, The Blind Side gibi filmlerin izinden giden bir film. Bu filmler de eleştirmenlerin çok beğenisini toplayamasa da Oscar’a aday olmuşlardı. (Saving Mr. Banks son anda kaçırmıştı en iyi film adaylığını)

Film, Stephen Hawking’in gençlik yıllarında eşi Jane ile tanışmasıyla başlıyor ve Stephen Hawking’in hem başarılarını hem de hastalığı nedeniyle yaşadığı zorlukları ele alarak devam ediyor. Fakat bunları yaparken pek çok şey yüzeysel bir şekilde üzerinde fazla durulmadan geçiliyor. Bu da sanki biyografinin yetersiz kaldığı izlenimine kapılmamıza neden oluyor. Normalde filmlerin süresinin kısa olmasından yanayımdır fakat The Theory of Everything’in sanki bir 20-25 dakikaya daha ihtiyacı varmış anlatacaklarını tam olarak anlatabilmesi ve bazı şeylerin çok havada kalmaması için.

Dediğim gibi filmin ana problemi pek çok olayın yüzeysel kalıyor olması. Bu nedenle filmden yeterince fazla duygu alamıyoruz, şahsen birkaç yerde duygu yoğunluğunun artmasını ve belki de bizi ağlatmasını beklerdim fakat film bunu başaramıyor. Tabii ağlatmıyor diye film eleştirmek mantıklı değil ama kişisel bir beklentiydi sadece benimkisi. Bence filmin duyguyu fazla yaşatıyor olmasının ana sebebi yönetmenin bu işlerde pek tecrübeli bir isim olmaması. Daha yetenekli bir yönetmenin elinde Oscar’ın favorisi olabilecek daha da iyi bir iş çıkabilirdi bence Stephen Hawking gibi birinin hayat hikayesinden.

Eddie Redmayne

Muhtemelen bu filmden sonra adını çok daha fazla duyacağımız Oscar favorilerinden olan Eddie Redmayne, gerçekten Stephen Hawking’i iyi bir şekilde canlandırmayı başarmış ve belki de yılın en zor rolünün üstesinden gelmiş. Bence kendisinin Oscar adaylığını kaçırmasına imkan yok ama Oscar’ı elinden alabilecek daha iyi performanslar görmemiz olası. Maalesef yarıştaki diğer iddialı performansların çoğunu göremediğimizden şu aşamada karşılaştırma yapamayacağım.

Filmin diğer başrol oyuncusu ise bildiğiniz gibi filmdeki rolüyle adı Oscar adaylığı ile ciddi şekilde anılan Felicity Jones. Henüz yıldızı tam anlamıyla parlayamamış olan genç oyuncu özellikle filmin ilk yarısında filmi sevmeye çalışmamızda yardımcı olsa da filmin genelinde çok da üstün bir performans ortaya koymuyor. Bence Felicity Jones’un Oscar adaylığından bahsediyor olmamızın tek sebebi filmin yarışta iyi bir konumda olması. Yoksa bu yılki daha küçük filmlerde Jones’tan çok daha iyi olan pek çok isim var. Yine de genel olarak kendisini beğendiğimi ve olası adaylığına pek itirazım olmayacağını söyleyim, bu işin kanunu gibi bir şey sonuçta bu da. İyi performans sergilemenin yanında iyi performansı hangi filmde sergilediğin de önemli…

Eddie Redmayne, Felicity Jones

İki başrol oyuncumuz dışındaki isimler ise filme pek bir şey katmıyorlar. Yardımcı oyuncu kategorisinde adı zaman zaman anılan Charlie Cox gayet sıradan bir performans ortaya koyuyor. Emily Watson ve diğer oyuncular da aynı şekilde. Bu nedenle filmin aldığı SAG toplu performans adaylığını pek hak ettiğini düşünmüyorum.

Şahsen The Theory of Everything’in Oscar’da olası en iyi film adaylığını pek hak ettiğini düşünmüyorum şimdilik fakat tam Akademi’ye uygun bir iş olduğunu ve bu nedenle en iyi film adaylığı şansının oldukça yüksek ihtimal olduğunu düşünüyorum.

Sonuç olarak The Theory of Everything yılın iyi filmlerinden biri fakat konunun vaat ettiği kadar ilgi çekici değil, çok daha iyisi olabilirdi. Yine de izlemelisiniz…

The Theory of Everything

7

Puan

7.0/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.