Her kitleye ulaşabilmek için dört bir koldan orijinal içerik üreten Netflix’in en geniş kitlelere ulaşan işlerinden biri şüphesiz Stranger Things oldu. Buram buram 80’ler kokan ve kendinden önceki işlere bolca atıfta bulunan bu fantastik, korku draması “Stranger Things 2” olarak markalaştırdığı ikinci sezonuyla geçtiğimiz sonbaharda yayına girse de benim izleyip, yazmam bir hayli gecikti. Bu gecikmeden de tahmin edebileceğiniz üzere Stranger Things ile çoğunlukla aynı derecede heyecan duyduğumu söylemem zor. Sadece izlenebilecek düzeyde, iyi bir diziydi ilk sezon.

Stranger Things ilk çıktığında kimsenin yüksek beklentiler içinde olmadığı ve sürpriz bir şekilde büyük hit haline gelmiş bir diziydi. Stranger Things 2 için ise durum değişti. İlk sezonun yarattığı yüksek beklenti sonrası ikinci sezon çoğunluk tarafından ilki kadar sevilmedi. İlk sezona bayılmayan benim için ise durum ters şekilde işledi. Düşük sayılacak beklentilerle izlediğim ikinci sezon beni genel anlamda memnun etti. İkinci sezonda, ilk sezon sonunda tıkanmış gibi gözüken konunun devamı gayet iyi sağlanmış ve zorlama hissi yaratmamış. Evet belki benzer eksende ilerleyen hikayeler ama karakterlere alışmış olmanın da etkisiyle, biraz tutuk başlasa da seyir zevki olarak ben ilk sezona oranla birazcık daha çok beğendim ikinci sezonu…

Bu sezon küçük ve maceracı ekibimize ilk sezonun kayıp çocuğu Will de dahil oldu. Will’in yaşadığı nöbetler sezonun ilgi çekici yanlarındandı. Noah Schnapp’ın harika performansının da bunda rolü büyüktü. Will dışında ekibe bir de dışarıdan bir “Madmax” katıldı. İlgi çekici, zeki bir kız olan Max’i ben epey sevdim. Diziye konu zenginliği kattı ve ekibe yeni birinin gelişi diğer ekip üyelerinin birbirleriyle ilişkilerini de etkiledi ister istemez… Stranger Things’in en çok olay olan karakteri olan ve Millie Bobby Brown’ı bir yıldız haline getiren Eleven ise bu sezonu büyük ölçüde diğer karakterlerden izole bir şekilde geçirdi. Zaman zaman Eleven’ın sahneleri zayıf kalıp karakterden yeterince faydalanılamadığı hissi yarattı. Sezonun en çok eleştirilen bölümü ise Eleven’ın geçmişine odaklanan “The Lost Sister” adlı yedinci bölüm oldu. Diziden tamamen kopuk ayrı bir spin-off filmmiş izlenimi veren bölüme bu kopukluğu nedeniyle gelen eleştirilere hak versem de bölümü bağımsız olarak değerlendirdiğimde sezonun iyi bölümlerinden biri olarak nitelendirebilirim. Belli ki bu hikayenin devamı gelecek sezonlarda gelecek ve diziye epey yeni alanlar açacak…

Bu arada Nancy – Jonathan – Steve üçgenini bu sezon hiçbir şekilde ilgi çekici bulmadığımı da belirtmem lazım. Çoğu kez bu üçlünün sahneleri dizinin temposunun düşmesine neden oldu. Natalie Dyer’ın performansını sevmeme rağmen…

Stranger Things 2, tıpkı ilk sezonki gibi fazlasıyla fantastik olan ana konusundan ziyade konunun işleniş şekli, taşıdığı arkadaşlık ruhu, 80’ler izleri, kadrodaki özellikle çocuk oyuncuların performanslarıyla kendisini izlettirmeyi başaran bir dizi. Üçüncü sezonu da kapan dizinin dört sezonluk olarak planlandığı söyleniyor ki umarım öyle olur ve geri kalan iki sezonda hem kaliteyi korurlar hem de ana konuyu fazla dağıtmadan iyi bir şekilde toparlarlar…

Stranger Things 2. Sezon

7.4

Puan

7.4/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.