2016’nın çok ses getiren yeni dizilerinden biri Netflix imzalı Stranger Things oldu. Yaz aylarında yayınlanan diziye ilk çıktığı dönemde şans versem de ilk bölüm sonrası bir kenara bırakmıştım. Daha sonraları diziye dört bir yandan gelen övgülere ve ödüllere kayıtsız kalamayarak yeniden şans vermeye karar verdim. İyi de bir karar oldu, bir bölümde yabana atılabilecek dizilerden değilmiş Stranger Things…

Okul çağındaki küçük bir çocuğun gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasıyla başlayan dizide olaylar dizinin adından da anlaşılabileceği gibi baya tuhaf, gizemli, fantastik noktalara gidiyor. Hikayemizin merkezinde  kayıp çocuk Will’in arkadaşları yer alıyor ve olaylara daha çok onların penceresinden bakıyoruz. Tabii onlarla birlikte Will’in annesinin yaşadıklarına da tanıklık ediyoruz. Will’in kayboluşunun ardından ortaya çıkan ve özel güçlere sahip olan gizemli kız Eleven ise dizinin en ilgi çekici karakteri konumunda.

Stranger Things aslında oldukça cesur bir iş. Dizinin merkezinde çocuk karakterler olmasına karşın, dizi büyüklere hitap eden ve aslında küçüklerin izlememesi gereken türden bir iş. Hatta ilk başlarda kanal yöneticileri bu işi fazla riskli olarak görerek diziye yanaşmamışlar. Yapımcılar çareyi ise yeni dizilere, farklı dizilere kucak açma konusunda pek hevesli olan Netflix’te bulmuşlar…

Dizinin yaratıcıları olan Matt Duffer ve Ross Duffer kardeşler, diziyi hazırlarken özellikle 80’lerde ve 90’larda klasikleşmiş pek çok yapımdan ilham almış. Hatta bu dizilere ve filmlere çeşitli göndermeler yapmayı da ihmal etmemiş. Twin Peaks, Stand by Me, E.T.,  The Thing bu yapımlar arasında görülebilir. Zaten dizinin kendisinin de müzikleriyle olsun jeneriğiyle olsun sanki 90’ların başlarında çekilmiş gibi bir havası var.

Stranger Things’in en büyük artısı şüphesiz çocuk oyuncuların performanslarında saklı. Dizinin yapım aşamasında çocuk oyuncuların seçimine büyük özen gösterilmiş ve sonuç olarak bunun karşılığı alınmış. Başta Eleven karakterini canlandıran Millie Bobby Brown olmak üzere çocukların hepsi çok yetenekli, Gaten Matarazzo ise özellikle sevimliliğiyle diziyi sevmeye katkıda bulunuyor. Kayıp çocuğun annesi rolünde tecrübeli oyuncu Winona Ryder ve Nancy rolünde Natalia Dyer kadronun diğer parlayan isimleri konumundalar.

Uzun lafın kısası Stranger Things ekrandaki pek çok zayıf fantastik dizi arasında parlayan, özellikle verdiği nostaljik hissiyatla izlenebilirliğini arttıran kendi türünde başarılı bir yapım. Tabii abartıldığı kadar muhteşem olduğuna da katılmıyorum, bu da daha çok senaryonun çok kuvvetli olmamasıyla ilgili. Benim ilk başta düştüğüm hataya düşmeyerek üçüncü bölümü izlemeden dizi hakkında karar vermemenizi ise özellikle öneriyorum. Dizinin ilk sezonun 8 bölümden oluştuğunu, 9 bölümlük ikinci sezon onayını da aldığını belirtelim…

Stranger Things 1. Sezon

7.3

Puan

7.3/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.