Disney’in yayın haklarını almasıyla birlikte yeniden hayat bulan Star Wars, orijinal serinin sürdürülmesinin dışında yan hikayeleriyle birlikte adeta Marvel evrenine benzer bir yapıya bürünerek her yıl yeni bir filmi izleyici karşısına çıkarmaya başladı. Yeni üçlemeyle aram çok iyi olsa da, Disney’in orada çok iyi bir iş başardığını düşünsem de yan hikaye filmlerinin iyi bir fikir olduğuna dair ciddi şüphelerim vardı. 2016’da gösterime giren Rogue One’ı serinin standartlarına göre vasat bulmuştum. Solo ile birlikte ise bu durum iyice netleşmiş oldu…

Orijinal Star Wars serisinin en popüler, en sevilen karakterlerinden biri olan Han Solo’nun gençliğine odaklanan film yapım sürecinden itibaren sıkça adından söz ettirmişti. Ne yazık ki çoğu zaman olumsuz şeylerle… İlk başta yönetmen koltuğuna 21 Jump Street serisi ve The Lego Movie filmleriyle tanınan Christopher Miller ve Phil Lord ikilisi otursa da çekimlerin tamamına yakını bittikten sonra Disney’in hoşnutsuzlukları sonucunda ikilinin işlerine son verilerek filmin yönetmen koltuğu tecrübeli yönetmen Ron Howard’a devredilmişti. Ron Howard yönetmenliğinde filmin neredeyse sıfırdan, yeniden çekilmesi filmden beklentilerin düşürülmesi gerektiğinin habercisi niteliğindeydi…

Solo: A Star Wars Story, solo olarak tek başına değerlendirildiğinde hiç kötü bir film değil. Eğlenceli bir cast, iyi çekildiği söylenebilecek bol aksiyon ve genel anlamda fena sayılmayacak bir hikaye… Fakat sorun şu ki Star Wars gibi kült bir serinin en önemli karakterlerinden birine odaklanan bir film için beklentiler son derece haklı olarak oldukça yüksek oluyor. Böyle bir işe girilecekse Han Solo’yu en iyi şekilde anlatan, gerçekten onu anlatan bir film gibi olması gerekiyordu. Fakat Solo, sanki Star Wars’tan tamamen bağımsız kendi halinde takılan bir film gibi ve kesinlikle Han Solo filmi gibi hissettirmiyor…

Harrison Ford, şüphesiz efsaneleştiği karakterlerden biri olan Han Solo için çıtayı çok yüksek yerlere koydu. Ondan sonra kim gelirse gelsin işi zor olacaktı ve filmin projesi duyurulduğundan beri bu önemli role kimin geçeceği büyük merak konusu olmuş ve birçok ismin adı filmle anılmıştı. Neticede rolü Alden Ehrenreich kaptı. Kendisinin işi gerçekten oldukça zordu ve performansına kötü demek haksızlık olur ancak rolün altında ne yazık ki ezilmiş. Belki de en doğrusu Harrison Ford’dan sonra kimse bu rolün hakkını veremez denilerek projenin çöpe atılması ve başka karakterlerin hikayelerinin filme dönüştürülmesiydi?

Filmde Alden Ehrenreich’e Emilia Clarke, Woody Harrelson, Donald Glover gibi isimler eşlik ediyorlar. Emilia Clarke seveni kadar sevmeyeni de bol olan bir isim. Ben Game of Thrones’ta olduğu gibi burada da kendisini Han Solo’nun eski aşkı rolünde izlemekten büyük keyif aldım. Woody Harrelson, alıştığımız tarzda rollerinden birinde filme çok fazla değer katmayan bir konumdaydı. Son dönemde Amerika’da elini attığı her işle büyük övgüler alan ve yıldızı giderek parlayan Donald Glover da Lando rolünde filmin iyileri arasında.

Solo’da Star Wars filmi gibi hissettiren bazı noktalar da vardı elbette. Efsane jenerik yazıları olsun, klasikleşmiş müzikler olsun bu filmde de mevcuttu. Star Wars filmlerinin olmazsa olmazları robotlara bu filmle birlikte bir yenisi katılmış ki L3-37 adındaki bu robot filmin en keyifli noktalarından birini oluşturmuş. Robot hakları savunucusu olan Lando’nun robotunun Lando ile olan ilişkisi de gayet eğlenceliydi.

Solo: A Star Wars Story, gişede yaşadığı hayal kırıklığıyla Disney’in yan hikaye filmlerini yavaşlatmasına, yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Aslında kendi başına iyi sayılabilecek bir film olmasına karşın Star Wars evrenine yakışmaması açısından, dahası da para uğruna yapıldığı çok belli olmasından dolayı bu duruma sevindiğimi söyleyebilirim. Han Solo olamamış bir Han Solo barındıran Solo, Star Wars fanlarının pek sevmeyeceği ama Star Wars’la ilgisi olmayan kişilerin keyif alarak izleyeceği kalburüstü bir yapım olmuş…

Solo: A Star Wars Story

6

Puan

6.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.