Geçtiğimiz ay yapılan ve Birdman’in en iyi film dahil 4 ödül kazanarak damga vurduğu Oscarlar sonrası bir takım tartışmalar başladı. Fakat bu tartışmaların Birdman ile ilgisi yok, tartışmaların odak noktası Oscar’ın düşen reytingleri. Son yıllardaki en düşük Oscar reytinglerinden birinin bu yıl alınmış olması pek çok soru işaretini de beraberinde getirdi.

İddiaya göre Akademi’den bir grup Oscar’da en iyi film kategorisinde yeniden 5 filmli sisteme geçilmesi gerektiğini savunuyor. Buna gerekçe olarak da en iyi film adaylığının prestijinin azalması ve reytinglerde istenen bir artışın sağlanamaması gösterilmiş. Bildiğiniz gibi 2009 yılındaki Oscar ödüllerinde özellikle The Dark Knight’ın en iyi film kategorisine aday olamaması büyük tartışma konusu olmuş ve izleyiciyi memnun edip reytingleri de arttırmak amacıyla 2010’dan itibaren 10 filme kadar izin veren yeni bir sisteme geçilmişti.

Benim kişisel düşüncem yeniden 5 filmli sisteme dönmenin ciddi bir hata olacağı yönünde. Çünkü 5 film bir yılın en iyi filmlerini temsil etmek için yetersiz bir sayı. Şahsen 5 filme düşmenin prestiji arttıracağını da düşünmüyorum çünkü muhtemelen 5 filmlik seçimler de genel olarak izleyiciyi memnun edemeyecek. Aksine bazı iyi filmlerin hakkı verilememiş olacak.

Son yıllarda 5 filmli sistem olsa hangi filmler yarış dışı kalırdı?

Bu sorunun cevabını kimse kesin olarak bilemez ama fikir vermesi açısından son yılların tablolarına bir bakmak istedim.

2015
Birdman
Boyhood
The Grand Budapest Hotel
The Imitation Game
The Theory of Everything

Böyle bir tabloda American Sniper, Selma ve Whiplash yarış dışı kalmış olacaktı. Whiplash gibi bir filmin en iyi film adayı kaçırması büyük bir hata olmaz mıydı? Kabul ediyorum özellikle American Sniper adaylığı hak etmeyen bir filmdi. Fakat burada suç sistemin değil American Sniper’ı oraya taşıyanların. Foxcatcher, Gone Girl, Interstellar ve hatta Nightcrawler gibi filmlerle izleyiciyi de daha çok memnun edecek 10 adaylı bir liste çıkarılamaz mıydı? Bence rahatlıkla çıkarılabilirdi.

2014
12 Years a Slave
American Hustle
Captain Phillips
Gravity
Nebraska

Bu tabloda ise The Wolf of Wall Street, Her, Dallas Buyers Club ve Philomena gibi filmler yarışın dışında kaldılar. Tabii 1-2 filmin yeri değişebilir ama değişmeyen şey geride kalan oldukça iyi filmlerin olacağı gerçeği.

2013
Argo
Les Misérables
Life of Pi
Lincoln
Silver Linings Playbook

Bu tabloda da Amour, Beasts of Southern Wild, Django Unchained, Zero Dark Thirty dışarıda kalmış olacaktı.

Kabul ediyorum bazı yıllarda adaylığı tam anlamıyla hak etmeyen filmlerin listeye sızdığı olmuş. Fakat Whiplash, The Wolf of Wall Street, Her, Django Unchained gibi filmlerin liste dışı kalması kabul edilebilir bir durum olmazdı.

Peki daha iyi bir oylama sistemi için neler yapılabilir?

Öncelikli olarak 5 filme dönme fikrini akıldan çıkarmak gerekir. Belki geçmiş yıllarda 5 film yılın en iyilerini temsil edecek filmler için yeterli bir sayı olabilir ama günümüzde yeterli olmadığı aşikar. Bunun yerine adayları daha iyi, daha isabetli ve daha çok kişiye hitap edecek şekilde nasıl seçilebileceğini düşünmek gerekir. Aday sayısı ise şu an olduğu gibi kalabilir veya 10 filmde de sabitlenebilir. Bu yıl iyi film yok denilip 8 filme düşürüldü aday sayısı ama en iyi yönetmene aday olan Foxcatcher ve Gone Girl, Interstellar, Nightcrawler gibi adaylar rahatlıkla 10 filmi doldurabilecek filmlerdendi. Yine de illa prestij artsın daha az film en iyi film adayı olsun denilse de bu sayı Emmy’de de yeni sistemle birlikte belirlenen 7’den aşağı olmamalı.

Aday sayısından ziyade bence oylama sistemini değiştirmeli. Belki bilenleriniz vardır, ayrı bir yazının konusu olacak kadar karışık bir sistemi var Akademi’nin. Bu sistemin sonucu olarak oylayıcıların ilk sıraya yazdığı filmler çok avantajlı oluyor ama mesela herkesin kendi listesinde son sıralardan yazdığı filmlerin şansı çok az oluyor. Büyük ihtimalle Foxcatcher, Gone Girl, Nightcrawler gibi filmler de ilk sıralardan fazla oy alamadıkları için adaylığı kaçırdılar. Oysa bence bu durum çok doğru değil. Çünkü genelin çok fazla sevemediği ama bir grubun çok sevdiği filmler fazla hak etmeyerek listeye giriyor. Yine bu yıldan örnek vermek gerekirse Amerikan milliyetçilerinin ilk sıradan yazdığı oylarla American Sniper, siyahilerin ilk sıradan yazdığı oylarla (gerçi Akademi’de çok fazla siyahi yok) Selma adaylık aldı. Bunun yerine daha farklı bir sisteme geçilse ve çoğunluğun son sıralarda da olsa listelerinde yer alan filmlerin adaylık şansı artsa bence daha adil ve daha çoğunluğa hitap eden bir sonuç çıkmış olur.

Bir diğer konu ise Akademi üyeleri oy kullanırken sadece 5 filme oy kullanabiliyorlar. Oysa sonuç olarak çıkan aday sayısı 10. Bu da bana kalırsa baya anlamsız bir durum. Ben şahsen oy kullanacak olsam hangi 5 filme oy vereceğim konusunda oldukça kararsız kalırım. Bir de bu durumun yan etkisi de oyların boşa gideceği korkusuyla özgün seçimlerin önünün tıkanması. Örneğin Big Eyes’ı çok beğenen biri en iyi film adaylığı şansının az olduğunu bildiği için o filme oy kullanmayıp onun yerine daha çok şansı olduğuna inandığı Birdman’e oy kullanabiliyor. Bu durumun da doğru olduğuna inanmıyorum. Olması gereken Akademi üyelerinin 10 oy kullanması ve alt sıralarda yazılan filmlerin de değer kazanması.

Belki Amerika’daki reytingler için değil ama Oscarların dünya genelindeki prestiji için önemli bir konu da Akademi’deki Amerikalı olmayan kişilerin sayısının daha fazla arttırılarak çok uluslu bir yapıya bürünülmesi. Malum özellikle son yıllarda Amerikan milliyetçiliğini destekleyen filmler çok öne çıkmaya başladı. Zero Dark Thirty, Lincoln, The Hurt Locker derken American Sniper’ın aday olması da bunun en son göstergesi oldu. Her ne kadar teknik anlamda iyi olsalar da bu tip film seçimleri Oscarların adını ister istemez lekeliyor. Bunun için yabancı kökenli kişilerin, göçmenlerin veya kendi ülkelerinde çalışan önemli yönetmen ve oyuncuların sayısının Akademi’de hızla artması gerekli.

Reytinglerdeki düşüş gerçekten film sayısı veya filmle alakalı mı?

Bence bu sorunun cevabı hayır. Elbette filmlerin de belli bir önemi var ama sonuç itibariyle Oscar gecesi bir şovdan ibaret ve insanların beklediği temel şeylerden biri de keyifli vakit geçirmek.

Son yıllarda Oscar, Emmy ve Altın Küre törenlerinin hiçbirini kaçırmadan izliyorum. İçlerinde en az prestije sahip ödül olsa da Altın Küre törenleri her zaman en keyifli geçeni oluyor. Özellikle Tina Fey ve Amy Poehler’ın muhteşem sunumları töreni çok başka bir havaya taşıdı. Ayrıca bunun dışında da tören gayet akıcı bir şekilde ilerliyor. Özellikle bu yılki Oscarlara baktığımda seyir zevki açısından Altın Küre’nin epey gerisindeydi. Her ne kadar ödüllerin çok heyecanlı olması nedeniyle benim için en heyecanlı Oscar gecelerinden biri olsa da her sinemasever için durum öyle değil…

Oscar’daki temel sorunlardan biri törenin gereğinden fazla ciddi geçmesi. Özellikle bu yılki Neil Patrick Harris’in sunumu gerçekten vasattı. Kabul ediyorum birkaç yer çok komikti ama genel anlamda törene belli bir sıcaklık geçmedi. Gecede yer alan onlarca ünlü isim hiç iyi kullanılamadı ve çoğunu doğru düzgün göremedik bile. Bir önceki yılki Ellen DeGeneres olay olan selfie ve pizza dağıtımıyla biraz olsun aktivite sağlasa da genel anlamda Altın Küre’nin samimi ortamına yine ulaşamamıştık. Belki selfie olayı olmasaydı geçen yıl da ciddi bir düşüşten söz ediyor olabilirdik.

Oscar töreninin en büyük sorunlarından biri de gecenin fazla uzun olması. Yanlış hatırlamıyorsam Emmy ve Altın Küre 3 saat civarı sürerken Oscar 3.5 saati aşkın bir süre devam ediyor. Bu süre gerçekten çok uzun. Tüm aday şarkıların performanslarının sergilenmesi ve her ne kadar iyi bir amaca hizmet etse de o yıl kaybedilenlerin anıldığı kısım ve arkasından şarkı söylenmesi törenin temposunu çok düşürüyor. En azından kaybedilenlerin anıldığı kısımla arkasından söylenen şarkı eş zamanlı hale gelse bile törenin akıcılığında ciddi bir ilerleme olacak ama nedense yapımcılar bunu görmemekte ısrar ediyorlar. Ayrıca birer ünlünün gelip en iyi film adayları hakkında bir şeyler söyledikleri anlar da tempoyu düşürüyor. Bunun dışında ödül verecek kişiler de törene yeterince eğlence katamıyorlar.

Her ne kadar tören içi faktörler daha önemli olsa da filmlerin de önemi var elbette. Bunun kanıtı olarak da 1998’deki Titanic’in kazandığı Oscar töreninin en çok izlenen Oscar töreni olması gösterilebilir. Bunu göz önünde bulundurarak daha geniş kitlelere hitap eden ana akım filmlere biraz daha fazla yer verilebilir. Örneğin bu yıl Gone Girl ve Interstellar aday olmadığı için Oscarları ciddiye almayan önemli bir kitle vardır. Tabii bunun için yapılabilecek pek fazla bir şey yok. Sonuçta izleyiciyi memnun etmekten ziyade doğru sonuçlara ulaşmak önemli ama Akademi üyeleri gişe filmlerine karşıtlığını birazcık azaltabilse herkes için daha iyi olacak gibi. Tutup da The Hunger Games falan aday olsun demiyoruz sonuçta?

Şimdi ne olacak?

Bana kalırsa bu yıl herhangi bir değişiklik olmayacak ve aynı sistem devam edecek. Şu an kesin bir değişiklik var ki son 3 yıldır Oscar törenini düzenleyen yapımcılar bu yıl töreni düzenlemeyecekler ve yeni yapımcılarla biraz daha farklı bir Oscar töreni izleyeceğiz.

Yeni yapımcılar sunucu konusunda da özenli bir seçim yapmaya çalışacaklardır. Muhtemelen bundan sonra Altın Küre sunmayacak olan Tina Fey ve Amy Poehler ilk düşünülecek isimler olacaklardır. Onları Oscar gecesinde görmek ayrı bir keyif olur ama farklı isimlere yönelmeleri de söz konusu olabilir fakat şu bir gerçek ki Neil Patrick Harris ilk ve son Oscar’ını bu yıl sunmuş oldu. Ricky Gervais iyi bir seçim olabilir veya Ellen DeGeneres bir kez daha sahneye çıkabilir. Çünkü geçtiğimiz yıl olay selfienin de etkisiyle oldukça iyi reyting almıştı Oscarlar.

Oscarların reytingleri düşer mü yükselir mi bilinmez ama biz sinemaseverler ve sinema dünyası için Oscarların her zaman değerli kalacağı bir gerçek…

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.