Kökleri 1966 yılında yayına giren yedi sezonluk televizyon dizisine dayanan “Mission: Impossible” ya da ülkemizde sloganlaşan adıyla “Görevimiz Tehlike” aksiyon denilince akla ilk gelen serilerden biri… Tom Cruise ile birlikte 1996 yılında Brian De Palma yönetmenliğinde sinemaya adımını atan seri hem daha geniş kitlelere ulaştı hem de Tom Cruise’un imza işlerinden biri haline geldi. Her ne kadar bu denli popüler bir seri olsa da salt aksiyon filmleriyle arası pek olmayan biri olarak bugüne dek “Mission: Impossible” serisi hiç ilgimi cezbetmedi. Ta ki 2018 yapımı, serinin altıncı filmi “Mission: Impossible – Fallout” gelene kadar… Aldığı harika eleştirilerle hem serinin en iyisi ilan edilen film, hem de tüm zamanların en iyi aksiyon filmlerinden biri olarak anılmaya başlayınca seriye yıllardır süren ilgisizliğim son buldu. Vizyon takvimi açısından pek zayıf olan yaz günlerinde de gösterime girince sinemanın yolunu tutmak kaçınılmazdı…

Filme hazırlık olarak ilk olarak oturup 1996 yapımı ilk filmi izledim ve açıkçası günümüz şartlarında pek parlak bulmadım. Birkaç akılda kalıcı seyir zevki yüksek sahne olsa da abartılı oyunculukların göze sokulduğu abartılı aksiyon sahneleriyle film benden ortalama not aldı. Hal böyle olunca, filmi izlediğim dönemki zaman darlığını da ekleyince serinin ilk filme göre daha az beğenilen ikinci ve üçüncü filmini izlemek içimden gelmedi. Onları izlemeden serinin yeniden doğduğu dördüncü ve beşinci filmi de izlemek çok anlam ifade etmeyecekti. Ben de ilk filmden direkt son filme geçmiş bulundum. Evet, bir sinema bloggerı olarak hiç gurur duyduğum bir durum değil ama yoğun iş temposunun yanında part-time bloggerlık bu kadar olabiliyor.

Lafı daha fazla gevelemeden artık Fallout’tan bahsetmeye başlayabiliriz. IMF ajanı Ethan Hunt’ın (Tom Cruise) atıldığı imkansız görevleri anlatan serinin son halkasında Ethan Hunt ekibiyle birlikte kendilerine verilen komutlar doğrultusunda Solomon Lane ve tehlikeli radyoaktif element plütonyumun peşine düşüyorlar. Her ne kadar içinde bazı ters köşeler olsa da Mission: Impossible – Fallout’un senaryosuyla öne çıkan, konusuyla farklılık yaratan bir iş olduğunu söylemek zor. Senaryodan ziyade aksiyonuyla öne çıkan, gücünü tamamen aksiyondan alan bir filmden bahsediyoruz. Fakat tabii serinin önceki filmlerinden tamamen bağımsız olduğunu da söylemeyemeyiz. Filmdeki bazı sahnelerde ara filmleri es geçmiş olmanın eksikliğini, bazı karakterlerin geçmişlerini bilmemenin hissettim ve eksikleri filmi izledikten sonra tamamlamam gerekti.

Aksiyon kısmına gelecek olursak Fallout’un bu konuda bir hayli başarılı olduğunu söylemek mümkün. Serinin ilk filmiyle altıncı filmini peş peşe izleyince aksiyon sahnelerinin çekim kalitesindeki ciddi gelişme net şekilde görülüyor. Filmdeki aksiyon sahneleri seyir zevki açısından gayet tatmin edici. Tabii aksiyon filmlerinde sıkça rastladığımız klişeler, “bu kadar da olmaz” dedirten olaylar bu filmde de mevcut.

Filmin aksiyon zevkini arttıran unsurlardan biri şüphesiz Tom Cruise’un olağanüstü çabası. 56 yaşına gelen ve artık aksiyon için fazla yaşlı olduğu eleştirilerine maruz kalmaya başlayan Tom Cruise adeta bu tip yorumları boşa çıkarmak için elinden gelenin en iyisini yapmış. Filmdeki tüm aksiyon sahnelerinde Tom Cruise, dublör kullanmadan bizzat kendisi yer almış. Filmi birlikte izlediğim arkadaşım sayesinde öğrenip inanmakta güçlük çektiğim bu gerçek, filmin aksiyon sahnelerinden daha da fazla keyif almamı sağladı ve birazcık abartılmış bir oyuncu olduğunu düşündüğüm Tom Cruise’a ciddi saygı duymama neden oldu. Evet, helikopter sahnesinde bile kendi yer almış. Genç oyuncular için bile dublörsüz çekimlerin çok zor olduğu sahnelerde Cruise ne yaşına ne de Hollywood’daki saygın konumuna aldırmamış ve bizzat kendisi dublörlüğe soyunmuş. Hatta filmin çekimleri sırasında bileğini kırması da ona engel olmayıp aksine performansını güçlendirmiş…

Tom Cruise dışında da, Fallout’un zengin bir oyuncu kadrosu var. Superman olarak tanınan Henry Cavill, dijital olarak silinmesiyle gündem olan bıyıklarıyla birlikte filmin en dikkat çeken yeni ismi. Simon Pegg, filme dozunda bir komedi katarken Rebecca Ferguson, Ving Rhames, Sean Harris, Vanessa Kirby, Alec Baldwin, Michelle Monaghan gibi isimler de kadroda varlık gösteren diğer önemli isimler.

Aksiyon filmleriyle pek arası olmayan ve seriye de yabancı biri olarak Mission: Impossible – Fallout’u gayet iyi buldum. Belki yeni sözler söyleyen, derin anlamlar peşinde koşan bir film değil ama oldukça iyi çekilmiş aksiyon sahneleriyle kaliteli bir vizyon seyirliği. Sinemada izlemenin artı değer kattığı görsel gücü yüksek filmlerden biri olduğunu da söylemekte fayda var…

Mission: Impossible - Fallout

7

Puan

7.0/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.