Aile dramalarına karşı olan sevgimden daha önce pek çok yazımda bahsetmiş olmalıyım. Buradan yola çıkarak ilk kez gösterildiği Sundance Film Festivalinden bu yana sene boyunca her yerden büyük övgüler toplayarak Oscar’ın en iddialılarından biri haline dönüşen Manchester by the Sea için olan yüksek beklentilerim hakkında çıkarımda bulunabilirsiniz. Ne var ki bu yılki favori filmlerimden biri olmasını istediğim, beklediğim Manchester by the Sea çoğunlukla ayrıştığım, yeterince iyi bulamadığım hatta hayal kırıklığına uğradığım bir film oldu…

İnsanlarla pek iyi geçinemeyen ve onlara çoğunlukla kaba davranın, yaşamını kapıcılık yaparak sürdüren Lee Chandler’ın hayatı kardeşi Joe’nun ölümüyle birlikte değişir. Yıllar sonra doğduğu şehir Manchester’a geri dönen Lee, genç yeğeni Patrick’in sorumluluğunu da kendinde bulur. Lee, bir yandan geçmiş hatıralarıyla yüzleşirken diğer yandan Patrick’e göz kulak olur. Patrick, Lee’nin Manchester’da kalmasını ister ancak Lee’nin Manchester’daki hatıraları onu orada tutmamaya kararlıdır…

Manchester by the Sea’nin en büyük sorunu aktarmak istediği duyguyu izleyiciye aktaramaması. Bu tip filmlerden kolay etkilenen, duygu yoğunluğuna kapılmaya dünden razı biri olarak filmin neredeyse hiçbir sahnesinden etkilenmedim. Buna sebep olan faktörleri doğrusu tespit etmekte epey zorlandım. Sanırım karakterleri empati yapması zor olarak görmem bunda temel etken oldu. Lee Chandler ile yine yer yer empati kurabildiğim kısımlar oldu ama babasını kaybettikten sonra tek düşüncesi kızlarla yatıp kalkmak olan Patrick ile bu iş daha da zor oldu. Evet belki belli anlarda içine attığı duyguların patlamasına tanık olduk ama şahsen beni etkilemeye yetmedi. Yönetmenin duygu sömürüsü yapmayacağım diye çok fazla kasarak olabildiğince sadeliğe yönelme çabası da bence filmin eksilerinden biri olmuş.

Yer aldığı filmlere pek bir şey katmayan düz oyunculardan olan Casey Affleck, bu filmle biraz olsun göze çarpan bir oyunculuk göstermiş. Kendisi şimdiden Oscar şampiyonu ilan edildi ama bana kalırsa öyle aman aman bir performansı da söz konusu değil.  Hatta Casey Affleck yerine daha etkili bir oyuncu olsa filmi daha fazla bile sevebilirdim. Oscar tarihinin en kolay alınmış erkek oyuncu ödüllerinden biri olacak gibi… Son dönemin en yetenekli kadın oyuncuları arasında adını anabileceğimiz Michelle Williams bu filmin öne çıkan isimlerinden biri olarak gösteriliyordu, meğerse filmdeki rolü birkaç sahneden ibaretmiş. Bu azıcık sahnesinde bile parlıyor Michelle Williams ama keşke daha fazla süresi olabilseymiş. Genç oyuncu Lucas Hedges belli sahnelerde iyi iş çıkarsa da karakterini pek sevemediğimden Oscar adaylığının pek destekçisi olduğumu söyleyemeyeceğim. Kyle Chandler ise casting açısından çok iyi bir tercih olmuş, Casey Affleck ile kardeş olduklarına inanmak hiç zor değildi?

Manchester by the Sea, elindeki potansiyeli yüksek konuyu kullanamayan sıradan sayılabilecek bir film. Evet, ortalamanın üstü oyunculuklar, ortalamanın üstü senaryo, son derece ilgi çekici ve başarılı müzik kullanımı, güzel Manchester manzaraları gibi artıları var ama yılın en iyilerinden biri olarak gösterilerek yere göğe sığdırılamayan bir film için bunlar beklentileri karşılamak için oldukça yetersiz. Neredeyse hiçbir sahnesinde duygu yoğunluğu yaşatamaması kabul edilebilir gibi değil.

Manchester by the Sea

6.5

Puan

6.5/10

2 Responses

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.