Artık yavaş yavaş bu yazı serisiyle aradan çıkartmak istediğim filmlerin sayısı azalmaya başladı. Geriye kalanlar da hakkında yazmak istememe rağmen sırası gelemeyecek gibi gözükenler… Zaten bu yazıda da ele alacağım beş filmin tamamı genel olarak beğendiğim, eğer vakit olsaydı ayrı ayrı ele alacağım filmlerdi. Fakat bu şekilde ele almak durumundayım. Haydi başlayalım…

Under the Skin

Yılın şüphesiz en ilginç, en sıradışı filmlerinden biri olan Under the Skin, sıradan izleyicilerin nefret ettiği filmlerden biri oldu fakat eleştirmenler filmi zirveye taşıdılar ve film bazı yılın en iyileri listelerinde de kendine yer bulmayı başardı.

Oldukça durgun bir yapıda ilerleyen filmde Scarlett Johansson’un canlandırdığı gizemli bir kadın tek tek erkekleri ağına düşürüyor. Nadiren diyalog duyabildiğimiz filmde bazı sahnelerin gizli kamerayla çekilmiş olması da filmin gerçekçiliğini ve ilginçliğini arttırıyor.

Bana göre filmin en başarılı noktalarından biri müzikleriydi. Oldukça etkileyici olan müzikler filme çok şey katmış. Bazı festivallerden ödül de aldı müzikleriyle, keşke Oscar’da da aday olabilse.

Filmin bir diğer etkileyici noktası elbette Scarlett Johansson’un sergilediği iyi performans. Scarlett Johansson yerine başka biri olsa film bu kadar etkileyici olmazdı sanırım.

Sonuç olarak nefret etme ihtimaliniz olan çok ağır ve garip bir film Under the Skin. Ben filmi, vermek istediği mesajı sevdim fakat çok da üst düzey bir film olduğunu söyleyemem.

6/10

Under the Skin
Under the Skin

Tracks

Aslında 2013 yapımı olan fakat 2014’e sarkan Tracks, yılın ilk yarısının dikkat çeken filmlerinden olmayı başardı. Develeriyle birlikte çölleri aşan bir kadının gerçek hikayesinin anlatıldığı film, bu tip tek kişilik macera filmlerini genel olarak seven beni de cezbetmeyi başardı.

Robyn’in develeriyle ve köpeğiyle kurduğu bağ, filmi türündeki diğer filmlerden ayıran noktaydı. Bu bağ bence çok iyi yansıtılmış. Fakat diğer yandan yolculuk sırasındaki zorlukların yeterince iyi bir şekilde yansıtılamadığını düşünüyorum.

Bu yıl pek çok yazıda övdüğüm Mia Wasikowska’yı aslında izlediğim ilk film Tracks oldu. Bu yılın iyi performansları arasında anılan, fakat filmin ödül sezonu dışında kalması nedeniyle geri planda kalan oyuncu gerçekten iyi bir performans gösteriyor. Bu yıl izlediğim üç filmi arasında da en iyi performansı bu filmde şüphesiz. Her daim itici roller kapmayı başaran Adam Driver yine formunda ve filmin diğer önemli oyuncusu konumunda. Onun olduğu kısımlar ne yazık ki çok da parlak değil.

Tracks yılın iyi filmlerinden biri, belgesel tadında çekilmiş bu tarz filmlere ilginiz varsa kaçırmayın. Fakat daha da iyi olabilirdi, bu nedenle çok bol bir puan veremeyeceğim.

6.5/10

Tracks
Tracks

How to Train Your Dragon 2

2010 yapımı How to Train Your Dragon gerçekten son dönemdeki çok iyi animasyonlardan biriydi. Fakat devam filmi fikrine şüpheli yaklaşıyordum ve şüphelerimde haklı çıktım. Her ne kadar çoğunluk tarafından neredeyse ilki kadar beğenilmiş olsa da bence ilkinin gölgesinde kalan bir yapım olmuş How to Train Your Dragon 2.

Film, ilki gibi görsel bir şölen sunuyor ve genel anlamda eğlendirmeyi de başarıyor. Fakat bence filmin eksik kalan noktası senaryosunun ilki kadar heyecan verici olmaması. Tabii yine de ilk filmi sevenler için ilk film kadar iyi olmasa da izlemeye değer bir filmden bahsediyoruz…

6.5/10

How to Train Your Dragon 2
How to Train Your Dragon 2

The Way He Looks

Brezilya yapımı olan bu film, izlemeye değer gördüğüm Oscar yabancı film aday adaylarından biriydi ve izlediğime de değdi.

Açıkçası eşcinsellik temalı filmlere biraz şüpheli yaklaşırım fakat The Way He Looks o temanın bence en iyi filmlerinden biri olmuş ve izlenmeyi hak ediyor.

Filmde biri gözleri görmeyen gençlik çağındaki üç arkadaşın birbirleriyle olan ilişkisine tanık oluyoruz. Oldukça saf duyguların işlendiği film yılın samimi işlerinden biri. Fakat senaryo sanki biraz daha iyi olabilirmiş, belli yerlerde filmin verdiği duygunun artmasını bekledim ama ne yazık ki olmadı. Yine de filmi rahatlıkla tavsiye edebilirim. Yılın iyi yabancı dildeki filmlerinden biri, her ne kadar Oscar yarışında son dokuza kalamasa da  ödüle boğulan Ida’dan çok daha iyi bana kalırsa…

6.5/10

The Way He Looks
The Way He Looks

Enemy

Bu yazıdaki son filmimiz ise Incendies ve Prisoners filmleriyle yakın takibe aldığım yönetmenler arasına giren Denis Villeneuve imzalı 2013 yapımı ama 2014’e sarkan filmlerden olan Enemy.

Her ne kadar kötü eleştiriler almış olsa da Villeneuve imzalı bir yapımın kötü olacağına inanmıyordum ve genel anlamda haklı da çıktım.

Enemy, yönetmenin önceki işlerine göre çok daha fazla kafa karıştırıcı bir yapım. Bir adam kendisine birebir olarak benzeyen bir adamı bir filmde görür ve o film adamın hayatını değiştirir.

Başrolde yer alan ve bu yıl Nightcrawler ile Oscar peşinde koşan Jake Gyllenhaal yine iyi performanslarından birini sergilerken ona Mélanie Laurent ve Sarah Gordon eşlik ediyor ki ikisi de oldukça başarılılar.

Evet yönetmenin önceki iki işi Prisoners ve Incendies kadar harika değil Enemy fakat yine de oldukça başarılı, seyir zevki yüksek, akıcı bir film. Her ne kadar yılın şimdiden unutulmaya başlamış filmlerinden biri olsa da bence kesinlikle es geçilmemesi gereken bir yapım.

7/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.