2014’e dair hakkında yazı yazmak istediğim onlarca film olduğundan dolayı daha önce de dediğim gibi bazı filmleri mecburen gruplandırarak kısa kısa geçmek zorundayım. Serinin ilk yazısında daha çok yılın ilk yarısından izlediğim filmleri yazmıştım bu kez ise daha çok son dönemde izlediğim filmlerden beşini yorumlayacağım. Sanırım bu şekilde birkaç yazı daha yazarsam elimdeki filmleri biraz olsun eriteceğim ve uzun uzun yazmak istediklerimi daha rahat yazabileceğim. Her neyse lafı fazla uzatmadan filmlere geçelim…

Predestination

Aslında varlığından haberdar bile olmadığım, izleme listemde bulunmayan Avustralya yapımı bu film, son dönemde sosyal medyada oldukça konuşulmaya başlandı. Hal böyle olunca benim de izleme listeme sonradan giren 2014 filmlerinden biri oldu. Filmin 2014’te Amerika’da vizyona girmediğini ve dolayısıyla yılın ödül sezonu dışında kaldığını da belirteyim.

Predestination, yüksek bütçeli ve bol efektli bilim-kurgulardan sıkılanlar için iyi sayılabilecek bir alternatif yapım. İlk kez izlediğim Spierig kardeşler olabildiğince gerçekçi bir bilim-kurgu sunmuşlar bizlere. Doğrusu zaman yolculuğu konulu filmlere zaafım olmasına rağmen bu filmin oluşturduğu fazlasıyla kafa yormayı gerektiren bilim-kurgu tarafını pek sevemedim. Benim daha çok sevdiğim kısım filmin ilk kısmıydı.

Son olarak Boyhood’da izlediğimiz ve Oscar adaylığına koşan Ethan Hawke filmin başrolünde ve gayet iyi bir performans ortaya koyuyor. Buna karşın filmin asıl yıldızı ise genç oyuncu Sarah Snook. Muhtemelen bu filmin ardından kendisinin ismini sık duymaya başlayacağız…

Neticede Predestination benim için doyurucu bir yapım olmadı ama sizin de denemenizi öneririm. Pek çok bol efektli bilim-kurgu olarak geçinen filmden daha iyi olduğu kesin. Özellikle bilim-kurgu hayranıysanız veya kafa karıştırıcı filmlerden hoşlanıyorsanız…

5.5/10

Predestination
Predestination

Obvious Child

Yılın ilgi çeken daha doğrusu eleştirmen gruplarının ilgisini çeken ilk filmlerinden biri Gillian Robespierre imzası taşıyan Obvious Child oldu. Daha önce aynı isimli bir kısa film de çeken Robespierre NBR gibi prestijli yerlerden ödüller almayı başardı. Ben de oldukça sevimli gözüken bu filmi es geçmek istemedim.

Film genç bir komedyenin istenmeyen hamilelikle karşı karşıya gelmesi durumunu konu alıyor. Filmin kayda değer bir film olmasını sağlayan ise kesinlikle başrol oyuncusu Jenny Slate’in performansı. Daha önce bazı dizilerde karşıma çıkmış Jenny Slate ama kendisiyle asıl tanışmam bu filmde oldu diyebilirim. Gerçekten harika bir performans ortaya koyan Jenny Slate yılın takdiri hak eden isimlerinden biri. Fakat ne yazık ki Altın Küre’den komedi dalında adaylık alamadı. Başarısı birkaç küçük grubun desteğiyle sınırlı kalacak gibi.

Zaten kısa da bir süreye sahip olan Obvious Child izleyenleri pişman etmeyecek cinsten bir yapım fakat senaryonun ve yan karakterlerin yetersizliği filmi daha fazla övmeme engel oluyor.

5.5/10

Obvious Child
Obvious Child

Belle

Aslında 2013 yapımı olan bu film 2014’e sarkan filmlerden biri oldu. Başrol oyuncusu Gugu Mbatha-Raw ödül mevsiminde adından söz ettiren isimlerden biri olunca filme şans vermek istedim.

Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, 1700’lü yıllarda İngiltere’de kraliyet ailesindeki ırkçılık konusuna değiniyor. Irkçılık odaklı kostümlü drama anlayacağınız…

Ben filmdeki başrol oyuncusu Gugu Mbatha-Raw’ın performansını oldukça beğendim. Hem çok sempatik hem yer yer etkileyici. Yalnız bu durum filmi kurtarmaya yetmemiş. Film maalesef çok başarısız. Başrol oyuncusunun performansı dışında elle tutulur hiçbir yanı yok desem yeridir. Açıkçası tamamlamakta güçlük çektiğim bir film oldu ama Gugu Mbatha-Raw bu filmle birlikte daha iyi yerlere gelecektir. Yani umarım…

4/10

Belle
Belle

Blended

Sinemaya ilk başladığım dönemlerde izlediğimden midir bilinmez ama 50 First Dates çok sevdiğim romantik komedi filmlerinden biridir. Bu filmin ikilisi Adam Sandler ve Drew Barrymore yıllar sonra Blended için bir araya geldiler.

Film açıkçası felaket iğrençliklerle başladı ve Adam Sandler filmlerinin neden sürekli Razzie aldığını hatırlattı. Fakat neyse ki ilk kısımdan sonrası daha parlaktı. İkiliyi sevmemin ve çocukları da sempatik bulmam dolayısıyla sempatik buldum hikayeyi. Bazı yerler “keşke olmasaydı” dedirtti ama genel olarak keyifle izledim filmi doğrusu.

Eleştirmenler geleneği bozmadılar ve filmi yerin dibine soktular ama izleyici genel olarak sevdi filmi. Bence bu kez şeytanın bacağını kırarak Razzie almadan bir yıl geçirebilir Adam Sandler.

5.5/10

Blended
Blended

Maps to the Stars

Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu ile Altın Palmiye alarak bizleri gururlandırdığı Cannes Film Festivalinde ödül alanlardan biri de Maps to the Stars ile Julianne Moore idi. Başta Moore’un bu rolle Oscar’da da iddialı olacağı konuşuluyordu fakat Still Alice ortaya çıkınca işler değişti ve bu filmin Oscar için kampanya yapmayacağı açıklandı. 2014 gerçekten Julianne Moore’un yılı olmalı…

Filme gelecek olursak Maps to the Stars, Hollywood’da yıldızların hayatlarının o kadar parlak olmadığını gözler özüne seren bir yapım. Sanılanın aksine Julianne Moore belirgin bir başrol oyuncusu değil hatta bu nedenle Oscar’da yardımcı oyuncu kategorisinde de bir şeyler yapabileceği söyleniyordu.

Açıkçası Maps to the Stars ile ilgili beklentilerim çok düşüktü. Oyunculuk performansları dışında nefret edeceğim bir yapım olacağını tahmin ediyordum ama beklentilerimin çok üstünde bir film çıktı karşıma. Yine de gerek senaryoda gerekse yönetmenlik anlamında beğenmediğim pek çok nokta var.

Julianne Moore gerçekten ödüllük bir performans sergiliyor. Belki de Still Alice olmasaydı bu filmle de Oscar için iddialı olabilirdi. Yalnız Altın Küre’de filmin komedi dalında yarışması tam bir komedi. Çünkü film bence ağır bir dram filmi ve komedi ile hiçbir alakası yok. Bu yıl pek çok filmde karşıma çıkan Mia Wasikowska’nın da filmin bir diğer başarılı ismi olduğunu belirteyim son olarak.

6/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.