Efsane dizi Breaking Bad’den bizlere yadigar kalan ve dizinin Saul Goodman’ının dönüşüm hikayesini mercek altına alan Better Call Saul, bir buçuk yıla yaklaşan uzun bir aranın ardından dördüncü sezonuyla geri döndü. Üçüncü sezonuyla düşüşe geçmeye başlayan ve ilk iki sezonunun gerisinde kalan dizi, dördüncü sezonuyla birlikte yeniden yükselişe geçti ve en iyi bölümlerinden biriyle final yaparak sonrası için de umut verdi…

Dördüncü sezon, aslında uzun aranın etkisinden midir bilmem benim için hayal kırıklığı şeklinde başladı. Öyle ki ilk iki bölümü izledikten sonra önceleri haftalık olarak takip ettiğim dizinin beni bir sonraki bölüm için heyecanlandırmadığını fark ettim ve diziden koparak bölümleri biriktirmeye başladım. Özellikle bir önceki sezonda Jimmy’nin abisi Chuck’la olan yüzleşmesi dizinin ana konusunu oluşturmuştu. Bu konunun nihayet neticelenmenin ardından Jimmy’nin yeni hikayesini bulması biraz zaman aldı. Bu sürede Gustavo Fring, Hector Salamanca rekabetine odaklanılması ve bunun çok da umrumda olmayan karakterler üzerinden gerçekleşmesi sezona düşük tempoda girişin nedenlerindendi diye düşünüyorum…

Sezonun ortalarına doğru ise dizinin temposu giderek artarak belki de bugüne kadarki en yüksek noktasına ulaştı. Önceki sezonda avukatlıktan atılan Jimmy’nin yeniden kıvrak zekasını kullanarak kendine uygun iş bulması ve özellikle de Kim ile gelgitli ilişkilerini izlemesi büyük keyifti. İlk sezondan itibaren çoğu kişinin beklentisi Kim Wexler’ın Skyler White benzeri nefret uyandıran bir karaktere dönüşmesiydi ancak senaristler yarattıkları derinliği yüksek karakterle kolaya kaçmayıp karakteri dizinin büyük artılarından birine dönüştürmeyi başardılar. Bu ilişkinin varacağı sonuç da dizinin ilerisi için önemli merak unsurlarından biri durumunda…

İlk sezondan itibaren dizinin Breaking Bad’e daha yakın kısmını Mike üzerinden izliyoruz. Üçüncü sezonla birlikte Mike’ın yanı sıra Breaking Bad’in en unutulmaz karakterlerinden biri Gustavo Fring de diziye katılmıştı. Fakat dizinin başından beri büyük merakla beklediğim Gus’ın girişi beklenen etkiyi yaratmamış ve karakter dizide pasif kalmıştı. Bu sezon ise Gus’tan daha iyi verim alınmış ve Mike’ın hikayesini iyiden iyiye zenginleştirmeye başlamış. Biraz önce de belirttiğim gibi Salamanca rekabetini şimdilik çok umursadığımı söyleyemem ama hem Gale tanışması, hem de Alman işçilerle yapılan inşa çalışmaları fazlasıyla heyecan vericiydi. Özellikle inşa çalışmaları bu sezona dair en sevdiğim yönlerden biriydi.

Teknik açıdan baktığımızda dizinin hala ekranlardaki en mükemmel işlerden biri olduğunu söylemek mümkün. Harika yönetmenlikler, son derece özgün kurgu, muhteşem şarkı seçimleri… Şarkı demişken bu sezonun bir bölümüne adını da veren “Something Stupid” adlı şarkı bu sezonun en büyük katkılarından biriydi. Oyunculuklar hala Breaking Bad’den de alıştığımız düzeyde muazzam. Özellikle başrolde izlediğimiz Bob Odenkirk ve Mike rolünde izlediğimiz Jonathan Banks bu sezon da formlarının zirvesindeydi…

Her ne kadar sezona biraz düşük tempoda başlasa da Better Call Saul, üst düzey sezonlarından birini geride bıraktı. Özellikle sezon finali “Winner” ile çıtayı yukarılara koydu ve bugüne kadarki en iyi bölümüne imza attı. Bundan sonra ilmek ilmek işlenen Saul Goodman dönüşümünün son evrelerini izlemek ve Walter White’lı Breaking Bad dönemine adım adım ilerlemek kaldı. Biliyorum Breaking Bad hayranı olup da Better Call Saul izlemeyen çok kişi var. Zaman zaman temposunda düşüşler yaşasa da bence mutlaka şans verilmesi gereken, ekranlardaki en kaliteli, en zekice işlerden biri Better Call Saul…

Better Call Saul 4. Sezon

8.7

Puan

8.7/10

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.