Türk sinemasının en önemli yönetmeni olmasının yanı sıra dünya sinemasının da en saygın yönetmenlerinden biri olarak yerini giderek sağlamlaştıran Nuri Bilge Ceylan, Altın Palmiye kazandığı ustalık eseri Kış Uykusu’nun ardından dört yıl gibi uzun bir sürenin ardından yeni filmiyle huzurumuza çıktı. Her zamanki gibi ilk gösterimini Cannes’da yapan film, kadın ağırlıklı festival jürisinin de etkisiyle bu kez şaşırtıcı şekilde ödül alamadı belki ama hem eleştirmenlerden tam not aldı hem de Cannes’daki gösterimi sonrasında 15 dakika ayakta alkışlanmasıyla büyük olay oldu. Tabii ülkemizde gündeme geliş şekli daha çok oyuncuların kırmızı halı fotoğraf çekimlerinde yaşadığı şanssızlıkla, belki beceriksizlikle oldu da neyse orası bizi ilgilendirmiyor… Aslında daha çok sonbaharda beklediğimiz filmin festivalin hemen sonrasında Haziran başında ülkemizde vizyona girmesi çok güzel bir sürpriz oldu. Bize de çıkar çıkmaz sinemanın yolunu tutmak düştü…

İlk filmlerinde minimum diyalogla, daha çok görsel anlatımla öne çıkan Nuri Bilge Ceylan sineması o haliyle genele hitap etmeyen daha kısıtlı bir kitleyi hedefleyen bir tarzdaydı. Yıllar içinde gelişip olgunlaşan Nuri Bilge Ceylan sinemasının geldiği son nokta ise tamamen diyaloga dayalı ve güçlü senaryosuyla öne çıkan bir konumda. Üç Maymun’la birlikte ortaya çıkan tarz değişimi Kış Uykusu ile birlikte doruk noktaya ulaşmıştı. Ahlat Ağacı da Kış Uykusu’nun izinden ilerleyen onunla yakın tarzda bir iş. Şahsen Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasındaki bu değişimden inanılmaz mutluyum. Eski tarzında da “Uzak” gibi çok başarılı bir örnek bulunsa da zaten az sayıda bulunan üst düzey yönetmenlerimizin tamamen belli, küçük bir kitleye hitap etmesindense daha büyük kitlelere hitap eden filmlerle sinemamızın yukarıya çıkmasına katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum. İşte Nuri Bilge Ceylan da aslında bunu yapıyor son filmlerinde. Popüler, gişede de iyi iş yapan isimleri kullanmasını da bir parça buna bağlıyorum. Kış Uykusu, bir festival filmi için Türkiye’de benzeri pek görülmeyen bir gişe başarısı yakalamıştı. İlk rakamlara bakılırsa Ahlat Ağacı’nın onu da geride bırakması olası…

Ahlat Ağacı, yeni mezun bir sınıf öğretmeni Sinan’ın (Doğu Demirkol) okul sonrası memleketi Çan’a geri dönüşünü konu alıyor. Sinan, aynı zamanda bir yazardır ve memleketindeki yaşam kültürü üzerine çok alışıldık türden olmayan bir kitap yazmıştır. En büyük amacı ise bu kitabın basılmasını sağlayıp sesini duyurabilmektir. Fakat maddi açıdan imkansızlıklar içinde olan Sinan’ın bunu başarması ise hiç kolay değildir. Filme Sinan’ın Çan’a dönüşüyle başlıyoruz ve daha buradaki ilk sahneden babasının borçlarının karşısına çıkmasıyla bu maddi imkansızlıklar anlaşılmaya başlıyor… Baba İdris (Murat Cemcir) de tıpkı oğlu gibi bir sınıf öğretmenidir. Fakat alışılmışın dışında bir babadır, alışılmışın dışında bir öğretmendir. Ne ailesinden ne de toplumdan saygı görmektedir. Parasını at yarışına yedirerek ailenin içine düştüğü durumun baş sorumlusudur. İdris’in en büyük hayali ise doğa ile, hayvanlar ile baş başa bir hayat sürmektir. Haftasonlarında köye giderek herkesin kuru olduğunu söylediği bir yerden kuyu çıkarmaya çalışır…

Günümüz Türkiye’sine ışık tutan Ahlat Ağacı özellikle üniversite mezunu işsizlerin hayatlarına bir bakış atmayı sağlıyor. Sinan, öğretmenlik okuyarak üniversiteyi bitirmiştir fakat öğretmen olması için önünde girmesi gereken bir sınav daha vardır. O sınava göre atanıp öğretmen olması da oldukça düşük ihtimaldir. O da bunun farkındadır zaten ve polis olmak gibi alternatifleri de bir yandan düşünmektedir. Sinan’ın yaşadığı geçim sıkıntısı, gelecek kaygıları filmde çok iyi bir şekilde anlatılmış. Sinan’ın tek kaygısı geçimle ilgili de değildir. Çevresiyle uyumsuzdur, yaşadığı yeri ve buradaki hayatı ve insanları sevmemektedir. Hatta “diktatör olsam buraya atom bombası fırlatırdım” diyecek kadar da nettir bu konuda…

Ahlat Ağacı’nın öne çıkardığı konulardan biri de baba-oğul ilişkisi. Her oğul, babasından bir takım özellikleri istese de istemese de alır prensibinden hareket eden Nuri Bilge Ceylan aslında birbirine çok uzak gözüken baba ve oğulun sanıldığı kadar birbirlerine uzak olmadıklarını gözler önüne seriyor. Filmde işlenen bu sıra dışı baba-oğul ilişkisi bu türdeki filmler arasında Ahlat Ağacı’nın kalıcı bir yer sahibi olmasını sağlayacaktır.

Anlattığı iki ana konunun dışında kısa hikayeler şeklinde ilerleyen filmde sürekli yeni kişilerle tanışıyoruz ve filmin bütününde etkisi olmayan, genellikle tekrar karşımıza çıkmayan bu karakterler üzerinden çok iyi yan konular çıkarılmış. Hayallerinden vazgeçip en yakınındaki yaşama razı olan Hatice’nin (Hazar Ergüçlü) hikayesi, Sinan’ın yaşadığı bölgenin önemli yazarlarından olan Süleyman (Serkan Keskin) ile olan karşılaşma, demokrat belediye başkanıyla ve kitap kurdu (!) milliyetçi iş adamıyla olan diyaloglar filme büyük zenginlik katmış. En çok da biri açık görüşlü (Öner Erkan), diğeri ise daha muhafazakar (Akın Aksu) iki genç imamla olan din üzerine diyaloglara bayıldım. Filmdeki her diyalog o kadar dolu ve anlamlı ki hayran kalmamak mümkün değil. Bu kadar durağan bir konudan bu kadar sürükleyici bir film çıkarabilmek gerçekten önemli meziyet. Senaryodaki bu büyük başarıda Nuri Bilge Ceylan ve Ebru Ceylan’ın yanı sıra filmde imam rolünde karşımıza çıkan Akın Aksu’nun da parmağı olduğunu belirtmek gerek. Hatta Sinan karakteri, Nuri Bilge Ceylan’ın yeğeni olan Akın Aksu’dan esinlenilmiş. Tabii yönetmenin kendi memleketinde geçen Ahlat Ağacı, yönetmenin kendinden de pek çok izler taşıyor…

Bir Zamanlar Anadolu’da ve Kış Uykusu ile birlikte Nuri Bilge Ceylan sineması teknik anlamda da zirveye ulaşmıştı. Özellikle Gökhan Tiryaki’nin imzası bulunan görüntü yönetmenliği bu iki filmin en güçlü yanlarından birini oluşturmuştu. Ahlat Ağacı da aslında ilk görüntüleriyle bu konuda fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Fakat ilginç bir şekilde filmin en çok eleştirilen yanları teknik kısımları oldu. Gökhan Tiryaki’nin görüntü yönetmenliği bu kez genel anlamda beklentileri karşılayamamış. Son iki filmin aksine daha alışılagelmiş bir yönetim mevcut olsa da yine muhteşem kareler de mevcut filmde tıpkı İdris’in köydeki mekanındaki enfes görüntüler gibi ama son iki filmle arşa çıkan çıtaya bu filmle ulaşılamamış. Birkaç sahnede ışık patlaması gibi işin iyice mutfağında olanların anlayacağı türden teknik aksaklık da mevcutmuş ama doğrusu bunlar filmi izlerken benim gözüme batmadı… Akıcılık konusunda kusursuza yakın olan kurguda da bir takım teknik aksaklıklar, küçük çaplı devamlılık hataları yaşanmış. Bunlar benim de izlerken dikkatimi çekti maalesef ama çok da fazla takılmadım. Zaten Nuri Bilge Ceylan da bu hataların çoğunun farkında ve bu filmde senaryoyu ön plana çıkarmak istediği için, filmin akıcılığını önde tutmak için bazı ufak tefek hatalara göz yummuş… Öte yandan filmin prodüksiyon tasarımı ise yine çok başarılı. Her detay özenle hazırlanmış ve filmin gerçekçiliğini güçlendiren unsurlardan birine dönüşmüş…

Ahlat Ağacı’nın yapım sürecinden bu yana en çok konuşulan konularından biri yönetmenin oyuncu tercihleri oldu. İlk başta herkes Murat Cemcir’in başrol olacağını düşünüyordu. Hatta yönetmen de filmi baba karakteri odaklı yapmayı düşünüyormuş fakat Doğu Demirkol’un filmin başrolü olması şaşkınlığı arttırdı. Oynadığı skeçlerle tanınan ve bu filmden daha sonra çekilmiş olan Ölümlü Dünya dışında oyunculuk tecrübesi bulunmayan Doğu Demirkol ilk filminde gösterdiği performansla alkışı hak ediyor. Selçuk Aydemir komedileriyle üne kavuşan Murat Cemcir de Ahlat Ağacı’ndaki performansıyla dramada da ne kadar başarılı olabileceğini gözler önüne seriyor. Özellikle Türkiye vizyonu tanıtımlarında filmin başrollerinden biri gibi lanse edilse de Hazar Ergüçlü rol süresi bakımından filmin öne çıkan isimlerinden biri değil. Ergüçlü’nün performansı ise filmin en iyilerinden. Kaliteli yerli filmlerin vazgeçilmezi haline gelen Serkan Keskin, filmin dokunaklı performanslarından birini sunan Bennu Yıldırımlar, bu filmle tanıdığımız Akın Aksu ve ona eşlik eden Öner Erkan filmin diğer iyileri arasındalar. Fakat şu da bir gerçek ki filmdeki tüm performanslar kusursuza yakın ve buradaki en büyük pay da Nuri Bilge Ceylan’a ait.

Üç saat sekiz dakikalık oldukça uzun süresine karşın bir an olsun sıkmayan Ahlat Ağacı, herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği enfes bir film. Karşısında güçlü bir olay örgüsü bulmayı bekleyen izleyiciyi ikna etmekte zorlanabilir ancak ne istediğini bilen izleyiciler için kolay bulunmayacak türden bir film. Diyaloglar o kadar çekici ve sürükleyiciydi ki, karakterler o kadar gerçekti ki filmin sonlarına doğru bile bitmesin ve hep bir sahne daha olsun istedim. Kış Uykusu bana göre Nuri Bilge Ceylan’ın net bir şekilde zirve noktasıydı. Ahlat Ağacı senaryosunun başarısını teknik başarıyla oradaki kadar iyi taçlandıramadığından  benim için o noktaya ulaşamadı belki ama benim gözümde yönetmenin en iyi ikinci filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İyi ki Nuri Bilge Ceylan var ve iyi ki bizim ülkemizde yaşıyor, iyi ki onun eserlerini ana dilimizde izleyebiliyoruz…

Ahlat Ağacı

9

Puan

9.0/10

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.